İşte şimdi sıçmıştın Akın!
.
.
.
.Tüm bedenim duvara yaslıyken pencereden en uzak konumda gergince bekliyordum. Yerde biriken kan gölü sonunda birleşmiş, uzun boylu bir adama dönüşmüştü. Görüntüyle aldığım nefes kesilirken dikkatle adama baktım.
Ay ışığının aydınlattığı yüzü yoktu. Yoktu derken karanlıktı, sanki küçük bir sis bulutu adamın yüzünde sabit bir şekilde duruyor, görüntüyü engelliyordu. Boyuna bakarsak benden çok az uzundu. Güçlü biri gibi durmuyordu, zayıf biriydi.
Yüzünü göremediğim adam kafasını sağa sola çevirdikten sonra küçük adımlarla bana yaklaşmaya başladı. Sanki mümkünmüşcesine duvara daha fazla yaklaştım, ne yapacaktım?
İlk yeteneğimi kullandım,ikinci yeteneğim işe yarar mıydı? Ama sistem ölü diyor, ölü birini öldürebilir miydim? Aklıma eşyalar geldi, maske işe yarar gözüküyordu. Odam karanlık olduğu için maske direk beni saklardı.
Adam yatağının yanına yaklaşırken aklım maskedeydi, herhangi tehlikeli durumda kullanacaktım. İlerleyen saatlerde daha tehlikeli şeyler olabilecekken rastgele kullanmazdım, emin olmalıyım.
Adam yatağa gelince bana doğru döndü, bir süre öylece durup beni izledi. Bana stresten uzun gelen dakikalar ardından adam harakete geçti. Bir dizini yatağa koyarken elini bana uzattı, yüzüme yaklaşan elini hızla tuttum. Gerginlikle yutkunurken adam tuttuğum eline baktı, ardından bana dönerek kıkırdadı. Kalın olmayan, ama sinir bozucu bir sesti, istemsizce midemi bulandırdı.
Gülmesi geçen adam sessizce baktıktan sonra onu tutan elimi diğer eliyle yakalayıp beni yatağa savurdu. Bu kadar zayıf adamdan nasıl böyle bir kuvvet geldiğini anlamazken kafam yastığa düşmüştü. Gözlerim şaşkınlıktan büyürken hızla üstüme çıkan adama baktım, neydi bunun amacı?
Kendimi sakinleştirmeye çalışıp haraketleri izlemeye çabaladım, her şey ipucu olabilirdi. Dikkatle izlediğim adam yavaşça boynuma kafasını getirdi, değmeden derin bir soluk alıp bıraktı. Ben şaşkınlıkla durumu izlerken o kafasını geri çekip boğuk sesiyle konuştu.
"Kokun da yüzün kadar güzel." Ne saçmalıyordu bu herif. Aklıma bazı ihtimaller gelsede, mümkün mertebe olmamasını diliyordum.
Zevkle konuşan adam tekrar boynuma eğilip hızlı hızlı koklamaya başladı. Bu haraketi midemi bulandırdı,ama henüz tehlikede değildim. Ben düşüncelerimde boğulurken boynumda hissettiğim soğuk dudaklarla kaskatı kesildim. Bulantım hızla artarken hemen eşyayı kullanıp saklanmak istedim.
Dudakları başta hafifçe boynumda gezinirken sertleşip öpücükler kondurmaya başlamasıyla onu itmeye çalıştım. Bir nebze olsun onu uzaklaştırabiliyordum. Gücümün yetmesiyle umutlarım yeşerirken adam tekrar boynuma yöneldi.
Benim itişlerim ve onun öpmeye çalışmasıyla yaklaşık on dakika geçti. Uzun mücadele ile nefes nefese kalmış, yorulmuştum.
"Hırçınsın, aynı onun gibi..." küçük bir kıkırtı bırakarak söylediği cümleyle kulaklarımı diktim, o kim?
"Kim?" İstemsizce ağzımdan kelimeyle beraber kıkırtıları çoğaldı. Tepemdeki adama beklentiyle baktım. En ufak kelimesi hepimizin için kurtuluşu getirecek bilgiyi verebilirdi.
Adamın konuşmasını beklerken kulağıma gelen kemer tokası sesi ile yutkundum. Gözlerim beline giderken kemerini çözen adamın fermuarını indirdiğini gördüm. Sikeyim işler ciddileşiyordu. Bu boktan oyun tecavüze bile izin veriyor muydu? Sadece canımız yeterli değil miydi?
İndirdiğini fermuarı ile ellerini bacaklarıma attı, amacı aralarına girmekti. Bunu anladığım an kendimi koruma içgüdüsüyle hızla gövdesine tekme attım. Şimdi sikecektim belanı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunu BxB
Bí ẩn / Giật gânDediler, madem kabul ettin son şansı, gir oyuna da kazan ölümle olan yarışı. -------- Bu hikâye yirmi altı yaşındaki otopsi yardımcısının, dört kişiyle beraber yeniden yaşamak için yarıştığı oyunun hikayesidir. Azrail'in tırpanını boynunda hissetme...