8.BÖLÜM~Kamp Alanında Vahşet

95 12 23
                                    

"Devam edelim" dedi Kuzey ve önden ilerlemeye başladı.

.
.
.
.

Yan yana en fazla iki kişi ilerleyebiliyordu. Ben Kuzey'le önden ortamızda Açelya en arkada ise Tuğrul ve Çınar vardı. Bir süre sonra durmak zorunda kaldık çünkü köprü yıkılmıştı, sadece kolonları vardı. Cidden mi? Gerçi neden endişeleniyorsam takımımızda bir inşaatçı vardı.

"Tuğrul öne gel. Sana ihtiyaç var burada." Dedim. Tuğrul öne geldi ve duruma baktı.

"Kalas oluşturup iki kolon arasına atarsam hallolur." Diyen Tuğrul hemen işe başladı. Kuzey bu sırada en arkaya geçmişti. Tuğrul kalas yerleştirerek  ilerlemeye başladı, bende takip ettim. Zaman ilerledikçe Tuğrul terlemeye başlamıştı. Devam ettikçe ağır nefesler alıyordu. Dayanıklılığı bitiyordu. Neyseki Tuğrul bayılmadan karaya ulaşmıştık.

"Hah! Biraz daha devam etseydim bayılırdım." Onun sırtını pat patlayıp ilerlemeye devam ettik. Çok kısa yürümenin ardından önümüzdeki evi gördük. Evin yakınına geldiğimiz için sis etki etmiyordu. Eğer sis olmasaydı ev tüm kamp alanından görülürdü. Ama tabi oyun bu kadar basite kaçamazdı. Ev tek katlıydı ama büyüktü. Evin kapısının olduğu kısma yürüdük. Vardığımızda evin karşısında mezar olduğunu gördüm. Üstünde Ashley Wilson yazıyordu. Mezarın üstünde papatyalar vardı. Ne kadar katil de olsa  vefalı bir evlattı. Kapının kırılma sesi gelince gözümü mezardan çektim. Kapıya baktığımda kuzey içerdeydi. Kuzey yine kapıyı kırmış olmalıydı. Arkada ben olmak üzere eve girdik. Etraf beklediğimden daha temizdi. Hatta bayağı temizdi. Açık renkli mobilyalar, dekorasyonlar vardı. Mutfağa geçtiğimizde bizi aynı manzara karşıladı. Açık yeşil dolaplar, yemek masası ve temiz olması. Görünürde bir şey olmayınca diğer odalara geçtik. Üç oda vardı, ilk kapıyı açtık. Tek kişilik yatak, dolap,kitaplık ve çalışma masasından oluşuyordu. Çok canlı düzenlenmişti. Nevresimler soluk pembeydi. Kadın odasına benziyordu.

"Ashley'in odası gibi duruyor." Dedim.

Çınar kitaplığa doğru ilerledi.

"Arkadaşlar, albüm buldum." Çınar albümü açınca yanına gidip baktık. İlk fotoğrafta Ashley ve Adrew vardı. Yan yana çekilmiş bu fotoğrafta Adrew 15 yaşlarında, Ashley ise otuzların sonundaydı. Gördüğüm mezarın orda çekilmişti. İlk defa gördüğüm Adrew'in yüzüne baktım. Gerçekten kötü yanmıştı. Yüzünün sağ tarafı tanınmayacak haldeydi. Sarışın mavi gözlü bir çocuktu. Aslında yanmayan sol tarafına baktığınız da yakışıklı biri olduğunu anlarsınız ama yanan tarafı tüm estetiği bozuyordu. Bu fotoğrafı geçip diğer fotoğraflara baktım. Çoğu fotoğraf  ikisinin fotoğrafıydı, kalan fotoğraflar ise Jack ve Adrew'di.

"İkisi yakın arkadaşlarmış." Dedi  Açelya. Bende öyle düşünüyordum. O kadar küçük yaşta böyle yüzü yanmış birine iyi davranacak çok çocuk yoktur. Jack gerçekten iyi birine benziyordu. Gülüşü bile sanki gökten inmiş bir meleğe benziyordu. Umarım gerçekten melek olmamıştır. Fotoğrafların arkasına filan baktık ama herhangi bir yazı yoktu. Albümü bırakıp çalışma masasına baktık. Burada da bir şey yoktu. Odadan çıkıp diğer odaya girdik.  Ashley'in odasıyla aynı eşyalar vardı. Çok sade düzenlenmişti. Sanki pansiyon gibiydi, özel eşya filan yoktu. Etrafa bakındığımızda bir şey bulamadık ama bir şey dikkatimi çekti. Kitaplık çok büyük ve kitap doluydu. Felsefe,tıp,hukuk,fizik vb. Kitaplarla doluydu. Ansiklopediler bile vardı.

"Adrew görünüşe göre bilgili biri. Neden böyle seri katil olayı seçsin ki. Hadi diğerlerine intikam diyelim. Kamp alanındakileri neden öldürsün ki?" Dedim.

"Öldürme bağımlılığı, üstünlük hissi? Çoğu seri katil zeki kişiler oluyor. Nasıl desem kendinden aşağı olanları öldürmek ona üstünlük hissi veriyor, güçlü hissettiyor. Polislik hayatımda gördüğüm plânlı cinayetleri genellikle zeki kişiler yapmıştı." Dedi Kuzey, haklılık payı vardı.

Ölüm Oyunu BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin