Bir sen eksiktin! Hay sikeyim ne zaman bitecek bu tren yolculuğu?
.
.
.
.Yavaş adımlarla trene yaklaşan adamı gerginlikle izledik. İkinci vagona gelip durdu. Biz bir olay beklerken, sakince vagonun içine uzanıp bebeği aldı. Sonrasında geldiği kapıdan girip gözden kayboldu.
"Bu kadar mı? Hiç bir olay yok mu?"
Konuşan Tuğrul'a döndüm, kucağındaki Çınar ile adamın gittiği kapıya bakıyordu.
"Her an, her şey olabilir. Onca yaşadığımız şeyden sonra öylece çekip gidemez." Açelya'nın tahminin aksine tren olayın bittiğini belli edercesine hareket etmeye başlamıştı. Benim aklımsa adamın gitmesin de değildi, kafasının olmamasıydı. Bu bana sadece kafadan ibaret olan adamı hatırlattı. Acaba onun bedeni olabilir miydi? Ayrıca bu durum aile tablosunu tamamlıyordu. Ama asıl soru bu aileye ne olmuştu da bu hale gelmişti?
Ben sessiz bir şekilde düşünürken tren aşağı doğru eğim almıştı. Yokuş aşağı giderken karşımıza çıkan kapıdan içeri girmiştik. Bodrum?
Kapıdan içeri girince düzleşen yolda çok kısa ilerledikten sonra durduk. Etrafa baktığım da gerçekten bodrum katı olduğunu gördüm. Etrafta alet edavat vardı. Sanırsam depo niyetiyle kullanılmıştı.
"Bana bunu nasıl yaparsın?!"
"Hayır! Hayır, ben bir şey yapmadım!"
Çıkan seslerle arkamiza döndük, bodruma girdiğimiz kapıdan bir erkek ve kadın iniyordu. Erkek kadını saçından tutmuş sürükleyerek ön tarafımıza getiriyordu. Yüzlerine baktığımda bunun tablodaki kadın ve adam olduğunu fark ettim.
"Lütfen bırak beni! Yanlış anlıyorsun her şeyi!"
"Neyi yanlış anlayacağım, bebeğimi başka bir adam almış okuldan!"
Kadın acı çığlıklar atarken, onu vagonun önüne fırlattı. Daha sonra bodrumun karanlık olan kısmına gidip ışıkları açtı, gördüğüm şeyle gözlerim açıldı. Masanın üzerinde yarım daire şeklinde dönen testere vardı. Adam makineyi çalıştırıp kadının yanına döndü. Saçlarından tutup yüz yüze gelmek için başını kaldırdı kadının.
"Bu seni kaçıncı yakalayışım, Daha ne kadar beni ve bebeğimizi aldatacaksın. Hani seviyordun beni? Neden yalan söyledin?" Adam delirmiş gibi bağırarak konuşuyordu.
"Sana aldatmadığımı söyledim, lanet olsun o adam sensin. İnan bana lütfen, ben sadece seni sevdim bu dünyada." Kadın hıçkırıkları arasından çığlık çığlığa konuşuyordu, sanki bu konuşmayı yapmaktan bıkmış gibiydi. Ama burada ne olay dönüyordu? Kadın yalan söylüyor gibi değildi, ortada yanlış anlaşılma mı vardı?
"Artık hiçbir şeyin önemi yok. Senin gibi günahkar bir kadını bugün azad edeceğim. Kanınla arınacaksın, yaptığın her şeyin bedelini ödeyeceksin. Şu gördüğün testere var ya, işte senin boğazını tam orada keseceğim!" Kadın adamın sözleriyle şokla yerdeki kafasını kaldırdı. Çaresizce konuşmaya başladı.
"Lanet olsun! Sana söyledim, bebeğimizi annemden alan sensin! Kimse değil, sensin! Anla artık şu durumu!"
"Hâlâ daha yalanlarına devam ediyorsun, nasıl senin gibi biriyle evlendim ben. Seni öldürmeden önce kesinlikle terbiye etmeliyim...evet terbiye etmeliyim." Adam bu sözünden sonra bodrumun tahta direklerinde asılı olan baltayı eline aldı. Bunu gören kadın çığlık çığlığa geriye doğru kaçmaya çalıştı.
"Ulan şerefsiz herif!" Arkamdaki Tuğrul'un sesiyle ona döndüm. Manyak ayı trenden çıkmaya kalkışıyordu. Hemen kolundan tutup onu durdurdum.
"Tuğrul dur! Bu durumu durdurman faydasız. Bunların hepsi o gördüğümüz kişilerin geçmişi. Farkındaysan balerin olsun, bebek olsun hepsi cesetten farksızdı. Muhtemelen şuan onların nasıl öldüğünü izleyeceğiz!" Sözlerimle sakinleşen Tuğrul tekrar yerine oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunu BxB
Mistério / SuspenseDediler, madem kabul ettin son şansı, gir oyuna da kazan ölümle olan yarışı. -------- Bu hikâye yirmi altı yaşındaki otopsi yardımcısının, dört kişiyle beraber yeniden yaşamak için yarıştığı oyunun hikayesidir. Azrail'in tırpanını boynunda hissetme...