"Koşun!" Kuzeyin bağırmasıyla hepimiz yoldan aşağı doğru koşmaya başladık.
.
.
.
.Ağaçların arasından hızlıca koşuyorduk. Nefes almaktan ciğerlerim acıyordu. Bazı dallar yüzümü çizmişti.
"Tam arkamızda, o cüssesiyle nasıl bu kadar hızlı olabilir?!" Arkamdan Tuğrul'un sesini duydum.
"İzimizi kaybettirmemiz lazım, Çınar gitar yeteneğini kullan!"
"Gençliğin enstrümanı gitar!" Çınarın bağırmasıyla bir müzik melodisi duyduk. Sanırsam akdeniz akşamlarıydı, kamp alanına uygun bir şarkıydı.
"Yavaşlamam lazım doğru düzgün çalamıyorum." Hepimiz yavaşlayıp Çınar'a baktık. Biraz uzağında katil sabit bir şekilde duruyordu. Nefes almak dışında hiçbir hareketi yoktu. Daha yavaş bir tempoda ilerledik. Yaklaşık on dakika kadar koştuk. Koşumuzun dördüncü dakikasında Çınar'ın şarkısı bitmişti. Geldiğimiz yere baktığımda bir evin arkasındaydık.
"Görünüşe göre bizi takip etmiyor." Dedi Açelya.
"Muhtemelen." Dedim. Evin ön tarafına doğru sessizce ilerledik. Evin kapısına baktığımda üstünde iki numarası asılıydı, ayrıca altında kanlı el izi vardı. Gözlerim yavaşça aşağıya indiğinde ikiye ayrılmış cesedi gördüm. Bağırsakları dışarı çıkmıştı. Her iki koluda ters açıda duruyordu muhtemelen kırılmıştı. Etraf tamamen kandı. Bu görüntü alışık olduğum bir şeydi o yüzden önceki kadar etkilenmedim.
"İğrenç!" Bu ses Tuğrul'dan gelmişti. Çınar bu sefer öğürmemişti ama kendini sıktığı çok belliydi. Yüzü bembeyaz, gözleri kan toplamıştı. Kuzeye döndüğümde kapıyı engelleyen cesedin alt kısmını yavaşça kenara ittiğini gördüm. Bu adamın soğukkanlılığı bazen korkutmuyor değildi. Derin bir nefes alıp bende cesedin üst kısmından tutup çektim. Yaptığım haraket Kuzey'in dikkatini çekmiş olacak ki bana baktı. Gözlerimiz buluştu. Yani, eğer ikimizde ikiye bölünmüş cesedin parçalarını tutmasak romantik bir an diyebilirdim. Bağırsağın vıcık sesleri eşliğinde cesedi kapının önünden aldık. Cebimden çıkardığım iki numaralı anahtarla kapıyı açtım. İçeri baktığımda bizimkiyle aynı tasarıma sahipti. İki oda, küçük bir mutfak ve banyo. Dağılıp etrafı aradık ve yine bir şey yoktu.
"Diğer eve geçelim burada bir şey yok." Dedi Kuzey.
"Sol taraftan yolu takip edersek üç numaralı eve ulaşırız."dedi Tuğrul.
Onun yönlendirmesiyle ilerledik. Etrafı sadece ay ışığı ve yanan tek tük lamba aydınlatıyordu. Çok fazla yürümeden eve vardık. İlk dikkatimizi çeken kapının kırık olmasıydı.
"Bizden önce başka oyuncular gelmiş." Dedi Açelya.
"Dikkatli olun." Dedi Kuzey. Onu onaylayıp elimizdeki sopaları daha sıkı tuttuk. Sessizce içeri girdik. Kuzey önden ilerliyordu. Eliyle durmamızı işaret etti. Etrafta hiç ses yoktu.
"Kimse yok, hiç ses duymadım. Yine de dikkati elden bırakmayın." Onu onaylayıp etrafı araştırmaya başladık. Banyoya bakmak için banyonun kapısını ittirdim. Burnuma keskin bir kan kokusu çarptı. Kapıyı açtım ve içeri baktım. Klozette oturmuş, kafası ortadan yarılmış bir ceset gördüm. Ay ışığında üzerindeki ve zemindeki kanlar parlıyordu. Orta yaşlı bir kadındı. Sarı olduğunu tahmin ettiğim saçlar şuan kıpkırmızıydı. Sistem penceresini açıp saate baktım. 9.30'du yani katil bir buçuk saatte bu kadar oyuncu öldürebilmişti. Hızlıydı, fazlasıyla hızlıydı. Etrafa göz attığımda bir şey bulamamıştım. Geri salonun olduğu yere döndüm,tüm takım buradaydı. Ellerinin boş olmasına bakarsak onlarda bir şey bulamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunu BxB
Misterio / SuspensoDediler, madem kabul ettin son şansı, gir oyuna da kazan ölümle olan yarışı. -------- Bu hikâye yirmi altı yaşındaki otopsi yardımcısının, dört kişiyle beraber yeniden yaşamak için yarıştığı oyunun hikayesidir. Azrail'in tırpanını boynunda hissetme...