BÖLÜM 32: KÖTÜ SON

92 2 1
                                    

Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır.                                                                                          Schiller

Bade'yle Çağrı'nın nişanına üç gün kalmıştı, gazetelere de çıkmışlardı, dergilere de. Babası eski milletvekili ve ünlü bir iş adamı olan birinin yaşamı tabiî ki de herkesin gözü önüne serilecek, hem de çarşaf çarşaf, manşet manşet...

Elbisemin provasını bizim evde yapıyorduk, nişan için kırmızı rengi seçmiştim. Modelini Aras seçmişti, gerçekten zevkine hayran kalmıştım. Bugün son provamdı, yarına hazır olacaktı elbisem.

''Çok güzel oldu elbisen, neredeyse Bade Hanım'dan güzel olacaksın!''

''Sağol Müjgan Abla.'' Elbiseyi çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydikten sonra odama çıktım. Yatağımın üzerine attığım telefonum çalmaya başladı, üçüncü aramaymış.

''Armen?''

''Üçtür arıyorum.''

''Aşağıdaydım, duymamışım. Ne oldu?''

''Kavalyen benim bak, başkasına söz vereyim deme sakın!''

''Tamam peki, başka kiminle gidecektim ki zaten? Son dakika söylesen de kabul ederdim.''

''İyi, hazırlıklar nasıl gidiyor?''

''Elbisem yarına hazır olacakmış işte, senin?''

''Benim ki çoktan hazır, annem sağ olsun koşuşturmama hiç gerek kalmadı. Zaten ben sevmem öyle uzun alışverişi.''

''Annen seni büyük bir dertten kurtarmış oldu o zaman.''

''Aynen öyle.''

''Sara? Onun hazırlıkları nasıl gidiyor?''

''Başta çok sorun çıkarttı ama onunki de hazır sayılır.''

''İyi.''

''Görüşürüz o zaman.''

''Görüşürüz.'' Telefonu kapatıp yatağımın üzerine attım ve yeniden aşağı inip midemi küçük atıştırmalıklarla avuttum. Günlerdir evde durmaktan sıkıldığım için dışarı çıktım ve en yakın yerdeki kitapçıya gittim. Güzel olduğunu düşündüğüm birkaç kitap aldıktan sonra tekrar eve gidecekken yolda hiç karşılaşmayı beklemediğim kişiyle yüz yüze geldim.

''Ben de sana gelecektim Arin.''

''Senin işin başından aşkındır şimdi, ne söyleyeceksin?''

''İstersen önce bir oturalım.'' Deyip yakınımızdaki banka oturdu, ben de arkasından gidip oturdum.

''Niye geldin, kendini mükemmel bir şekilde ifade etmiştin sen zaten.''

''Çağrı hala işin ciddiyetinin farkına varamadı.''

''Bundan bana ne?'' Hiç şaşırmamıştım aslında.

''Onunla konuşup aranızdaki olabilecek ya da var olan tüm ilişkiyi bitirmeni istiyorum, lütfen ona asla geri dönmeyeceğini söyle.''

''Ona bunu zaten söyledim, inanmıyorsa bu benim suçum mu?''

''Başka birini sevdiğini söyle.''

''Ne?''

''Duydun, ona Armen'i sevdiğini söyleyebilirsin mesela.''

''Bana emir verdiğinin farkında mısın şu an?''

''Arin, Çağrı'yı tanımıyorsun. Hayırdan anlamaz o, gözünün içine sokman lazım anlaması için. Yoksa seni rahatsız etmeye devam eder, tabi bu durumu öğrenen babası ne yapar sence? Harcar onu, senin yüzünden Çağrı'nın hayatının kaymasını ister misin?''

''Sen nasıl bir yaratığa dönüştün böyle, gidiyorum ben.''

''Yine de bir düşün derim.'' Eğer biraz daha kalırsam yüzüne tokadı yapıştıracaktım artık, zaten avucum da onu gördüğüm andan itibaren kaşınıyordu. Hemen hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. Eve geldiğimde içeri girmedim, bahçe de oturup kafamı dinlemeyi tercih ettim. Büyük gün yaklaşıyordu, her geçen gün Çağrı'dan uzaklaştığımı onun artık Bade'ye ait olduğunu görüyordum, hissediyordum, biliyordum. Zaten her şey birden bire olmuştu, birden bire kazanmıştım onu, birdenbire kaybettim.

Dedem açıkça söylemiyordu ama ben hissediyordum beni Armen'e yakıştırdığını. Sanırım en başından beri kader ağlarını örüyormuş bizim için. Armen'i Çağrı'dan önce tanımıştım, çok hoş bir tanışma olduğu söylenemez tabiî ki, koridorun ortasında birbirimize hakaret etmiştik resmen. Onu takip ettikten sonra diğerleriyle tanıştım. Eğer o gün babamın sözünü dinleyip uslu bir çocuk olup başka bir yere ayrılmasaydım şimdi bu kadar acı çekmeyecektim. Onları tanımayacaktım belki de ya da çok farklı bir şekilde tanışacaktık. Belki de sadece Armen'le atıştığımızla kalırdık, onunla ikinci karşılaşmamız dedemin tertiplediği ilk akşam yemeği olurdu. Tuna'yı ilk defa orada görürdüm ve kötü anılarımın baş kahramanı olmazdı, kim bilir belki severdim bile. Tabi bu ihtimal her halükarda biraz zor gibi görünüyor.

Olacakla öleceğe çare bulunamadığına göre ne kadar düşünürsem düşüneyim hiçbir şeyi düzeltemeyeceğim. Elime aldığım ilk kitabı okumaya başladım, tabi aklım bitiremediğim ve Çağrı tarafından alıkoyulan diğer kitabımdaydı. Acaba sonunda ne oldu? Kız yakalandı mı yoksa kaçmayı başardı mı? Umarım sonu mutlu biter hikayenin, bir kötü sona daha katlanamayacağım çünkü!

Aniden ıslandığımı fark ettim, o kadar dalmışım ki düşünmeye ıslandığımı sırılsıklam olduktan sonra fark edebildim. Hemen koşa koşa içeri girdim, elimdeki kitapta yağmurdan nasibini almıştı. Odamla aynı kattaki banyoya çıktım ve üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Saçlarımdan akan damlalar yeri ıslatıyordu, üzerimdekilerden tamamen kurtulduğumda genişçe duran duşa kabine girdim ve suyu açtım. Küvet suyla dolduğunda suyun kaçmaması için tıkaçla gideri tıkadım ve çiçek gibi kokan sabunla köpürttüğüm suyun içine girip sessizliği dinledim. Suyun buharı etrafı bir sis gibi kaplamıştı, ellerimi köpüğe bulamıştım bir süre köpükle oynadım. Ardından fazla durduğumu fark edip saçlarımı da duruladıktan sonra tıkacı çıkardım ve suyun gidişini izledim. Su seviyesi gittikçe azalıyordu, ellerime baktığımda buruş buruş olduğu gördüm, ayaklarım da aynı vaziyetteydi. Kıyafetlerimi giydim ve aşağı akşam yemeğimi yemek için indim. Yemekte sessizlik hakimdi, bu durumdan sıkıldığım için yemeğimi çabucak yiyip odama çıktım. Yeni aldığım, yağmurdan ıslanan kitabımı okumaya başladım. Birden telefonuma bir mesaj geldi.

Kimden: Bilinmeyen numara

Kızı (Lindsa) yakaladılar, sevdiği adam (şerefsiz Danny) polismiş. Kızın bileklerine o taktı kelepçeyi. Lindsa o şerefsize güvendiği için yakalandı. İşte hikayenin sonu bu.

Not: Belki de değildir.

d5t3-ift.g

PAHALI  MUTLULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin