Multide Bade var. Bu bölümü Arctic Monkey-Do I wonna know- ile okuyunuzz.
‘’Ah, bu bir şaka olmalı öyle değil mi?’’
‘’Hala neden orada bekliyorsun, takıl peşimize ve mümkün olduğunca saçmalamamaya çalış.’’ İlke’nin bana sarf ettiği bu sözlerin ardından karnımda bir şeylerin kaynamaya başladığını hissettim. Nasıl bir heyecandı böyle neredeyse kusacaktım! Eğer kusarsam tüm okula rezil olmakla kalmayıp gruptakilere beni öldürmeleri için sebep verip ardından yerin bin kat dibini boylayacaktım. Müdür büyük bir gururla mikrofondan isimlerimizi okuyup yanına çağırdı. İsimlerimiz okununca sonunun gelmeyecek olduğunu düşündüğüm bir alkış tufanı koptu –özelliklede Çağrı’nın ismi okunurkenki kız çığlıkları-. İnanılmaz ama kızların ellerinde tuttuğu büyük bir posterde Çağrı’nın resmi vardı. Bir, iki kişide Çağrı’nınki kadar büyük olmasa da Armen’in resimleri de vardı. Ne çok seviliyorlarmış, biz hiç yarışmaya katılmayalım en iyisi, hiç kendimizi yormayalım. Bu ikisi bu tiple yarışmayı kazanırlar zaten. Anlamadım ki, müzik yarışmasına mı katılacağız yoksa güzellik yarışmasına mı?
‘’ Bu görmüş olduğunuz arkadaşlarınız TeenTime dergisinde yayınlanacak olan müzik yarışmasına katılacak olan öğrencilerimiz. Anlaşılan birilerinin aksine yan gelip yatmayanlar var öyle değil mi gençler?’’ müdürün bu birilerinden kastı tüm okula olan sözlerinden sonra Çağrı’nın yaptığı ufak konuşmasının ardından İstiklal Marşı’nı okuduk ve evlerimize dağılmak için hareketlendik.
‘’Hey, Esin! Bekle.’’
Arkamdan koştura koştura gelen Bade’yi gördüm, bana Esin mi demişti?
‘’Adım Arin demiştim.’’
‘’Ah, pardon canım ya unutmuşum işte. Seni gruba aldık ama nasıl haberleşeceğiz. Yani telefon numaranı verirsen eğer böyle bir sorunumuz kalmaz.’’
Hemen telefonumu çıkardım ve kendi telefon numaramı ona onunkisini de kendime kaydettim.
‘’Sanırım artık böyle bir sorunumuz kalmadı ha?’’
‘’Evet kalmadı. Yarın görüşürüz.’’
‘’Görüşürüz.’’ Dedim ve beni kapıda bekleyen babama doğru ilerledim.
‘’İlk günün nasıldı, inşallah sıkılmamışsındır.’’ Dedi babam endişeli bir yüz ifadesiyle.
‘’Hayır, hiç sıkılmadım. Hatta beş tane de arkadaşım oldu. ‘’ dememle babamın bana ünlem işareti almış yüz ifadesiyle bakması bir oldu, galiba şu ufo görmüş masum köylü sırası babamdaydı. Aslında hiç de sevmiyorum bu deyimi, kim bulmuş acaba?
‘’Kızım, sen iyi misin bir tanem? Vah yavrucak, okulda yalnızlık başına vurdu belli ki, hayali arkadaş yapmış kendine. Hem de bir tane de değil tam beş tane.’’
‘’Baba, ne diyorsun sen? Hayali değil onlar, hepsi kanlı canlılar. Hem de beş tane!’’ diye çıkıştım babama ve ellerimle beş sayısını da göstermeyi ihmal etmedim. Deli muamelesi görüyorum şu an, olmuyor ama!
Babamın saçma sorularının ardından yolculuğumuzu da bitirmiştik. Hiç bitmeyen yolculuğumuzu… Bir dahakine daha erken gelecektim sabah, yoksa otobüsü yakalamak ne mümkün? Babam cebinden anahtarlığı çıkardı, anahtarı kilide taktı ve çevirdi. Sabahki toplanmamış olan kahvaltımızı hala mutfak masasında görebiliyordum. Eeee, sen toplamazsan baban toplamazsa cinlerin perilerin gelip toplayacak halleri yok. Hani anlamıyorum ki, evde top oynayacağına git bir işe yarasana yıllardır o topu bir elinden düşüremedin zaten, büyümedin de!
Neyse ki çokta uzun olmayan uğraşlar sonucu mutfak masasını toplamış bulaşıkları bitirmiş ve laptopumun karşısına serilmiştim. Laptopu yatağımın üzerine koyup yayılmak bir numara büyük keyfimdi benim. Her zamanki gibi bilgisayarı yatağımın üstüne koyup yayıldım. Bilgisayarı açtıktan sonra hiç yapmadığım bir şey yapıp Face’i açtım ve aramaya ‘Çağrı Sadıklar’ yazıp tıkladım. Müdür çağırırken duymuştum soyadını. Yani sonuçta ‘’Çakma’’ da olsa sevvv… şey… ondan sayılır işte. O kelime benim lügatıma girmeyi başaramadı henüz, ne yapayım çok yabancısı olduğum bir kelime! Daha önce hiç ihtiyaç duymamıştım ki o kelimeye, aslında hala duymuyorum da…
Ne çok resim varmış bunda, tam 19974 adet!!! Toplasan o kadar nefes almış mıyımdır acaba? Bu çocuk yemeyip içmeyip etmeyip resim mi çekiliyor? Vay vay vay, neler varmış burada? Doğru soru ‘ne yok burada’ olacaktı ama neyse. Her resimde de koluna takmış kızı öyle çektirmiş beyefendi. Kızlar, kızlar, arkadaşlar, yine kızlar, arkadaşlar, yine kızlar, yine kızlar ve yine, aha bir baby göründü! Ayyy ne tatlı, şuna bak minicik ellerini Çağrı’nın olduğunu tahmin ettiğim bir parmağa sarmış bir baby var. Vallaha bu kadar kız resminden sonra bir bebek resmi bende pekte iyi bir düşünce yaratmadı ama neyse günahını almayalım çocuğun, adı üstünde ‘çocuğun’. Ben böyle gezinirken içimdeki kadınlık dürtüsüyle Çağrı’ya mesaj atma isteğimden kendimi alıkoyamadım. Mesaj bölümünü açtım ve yazmaya başladım.
‘’Ne çok kız resmi varmış albümünde, bir kız arkadaşının olduğunu unutuyorsun herhalde???????:<’’ deyip gönderdim.
Sohbet bölümünden dakikasında bir dürtü geldi.
Çağrı SadıklarUltraaslan: Hayır, unutmadım tabiî ki ama sen de ÇAKMA olduğunu unutuyorsun herhalde:>>>
Arin Yiğiter: Çakma ya da değil, var işte!!!
Çağrı SadıklarUltraaslan: Görmüyorum ama varlığını hissediyorum diyenlerdensin yani, perileri de görüyorsundur şimdi sennnnnnnn=()()()
Arin Yiğiter: Hiçte bile, hem sen bana deli mi demeye çalışıyosun=<
Çağrı SadıklarUltraaslan: Seni daha çok delirtmek isterdim ama ne yazıkki sürem doldu işim var. Yarım kalan sohbetimize rüyanda devam ederiz belki=>>>>>
Çağrı SadıklarUltraaslan çevrimdışı…
Terbiye yoksunu bir ergen işte, ne olacak! Bu sinirle tabi ben saatin kaç olduğunu fark etmem uzun sürdü. Saatin geç olduğunu fark ettiğimde hemen bilgisayarı kapattım, banyoya gidip dişimi fırçaladım. Ardından odama gidip kendimi uykunun rahat kollarına bıraktım. Umarım rüyama girmez o ergen deyip amin ettikten sonra gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAHALI MUTLULUK
Ficção AdolescenteArin'in tesadüfen açtığı kapı onu bilinmeyen bir geleceğe sürükleyecek.