Eğer kirli bir ırmağı içine alıyorsan, bozulmadan kalabilmen için deniz olmalısın.
Dostoyevski
''Siz girin ben sonra girerim.''
''Hey, mızıkçılık yok! Su o kadar da soğuk değil.'' Armen beni kolumdan çekiştirip zorla denize sokmaya çabalıyordu. Sara ve Aras daha denize girmemişlerdi henüz, biraz erken gelmiştik ve sahilde pek kimse yoktu. Çevreme biraz bakındığımda uzakta bir babanın kızına yüzme öğrettiğini gördüm, içim burkuldu. Bana da ilk yüzmeyi babam öğretmişti, aniden buz gibi bir soğukluk hissettim vücudumda. Armen suya atlamıştı ve arkasında hareketlenen su ıslanmama neden olmuştu. Armen biraz uzaklaştığında tek kaldığım için rahatlamıştım. Zaten ıslanmıştım ve vücut ısım soğuk suya uyum göstermeye başlamıştı bile, çok geçmeden ben de suya atladım. Suyun rahatlatıcı etkisi altına girmiştim ve bedenime uyguladığı basınçtan dolayı yavaş hareket ediyordum, tabi her fırsatta ağzıma kaçan yoğun tuzlu suyu da unutmamak gerek.
Ne kadar yüzdüğümü hatırlamıyorum ama deniz seviyesi boyumu geçmek üzereydi. Aniden bacağımda saplanan acıyla kıvranmaya başladım. Çok acıyordu, hareketimi iyice zorlaştırıyordu. Ellerimi suyun yüzeyine çıkarıp çırpınmaya başladım, birinin beni fark etmesi için yoğun çaba sarf ediyordum. Ben bilincimi kaybetmek üzereyken birinin beni belimden tutarak yüzümü suyun yüzeyine çıkardı. Kafamı biraz çevirdiğimde beni kurtaran kişinin Aras olduğunu gördüm. Kıyıya geldiğimizde sırtüstü yatırmıştı beni, daha sonra karnıma uyguladığı güçle yuttuğum tüm o tuzlu suyu tükürdüm. Rahatladığımda gözlerimi kapadım, uyumak istiyordum. Güneş ıslak yüzüme sıcak hatta yakıcı ışınlarını gönderiyordu, gözlerimi açamıyordum. Sara bir kolumdan Aras bir kolumdan tuttu ve beni şezlonga yatırıp havlu sardılar, daha sonra Armen denizden çıkıp koşarak yanımıza geldi. Benim aklımdaysa o gerçek olduğunu sandığım, daha önce görmüş olduğum rüyam vardı. Deja vu'lar peşimi bırakmıyorlardı bu ara, her şeyi önceden yaşamışım gibi hissediyordum. Kendimi biraz toparladığımda Sara ve Aras yüzmeye gittiler, ben ve Armen de eşyalarımızın başındaydık.
''Yanından hiç ayrılmamalıydım.'' Armen boğulmamdan kendini sorumlu tutuyordu.
''Saçmalama Armen, nereden bilebilirdin ki böyle olacağını?''
''Seni hiç yalnız bırakmayacağım artık, bu bana iyi bir ders oldu.''
''Senden başka kimse kalmadı yanımda.'' Bana uzattığı şeftali suyunu ve Müjgan Abla'nın böreğini yemeye başladım.
''Şimdilik öyle, yine arkadaşların olacaktır.''
''Beni hep uyarmanın sebebi bu muydu?''
''Sanırım.''
''Neden hep haklı çıkmak zorundasın ki?''
Eve adım atar atmaz ilk işim güneş yüzünden yanan vücudumu soğuk bir duşun altına sokmaktı. Su bütün negatif enerjimi almıştı sanki, geriye mışıl mışıl uyuyan bir Arin bırakmıştı. Rahatıma diyecek yoktu, uzun zamandır ilk defa bu kadar rahatlamış hissediyordum kendimi, sadece bedenimi değil ruhumu da öyle. Birkaç saat sonra uykumdan uyandım, dedem iş için şehir dışına çıkmıştı. Evde çalışanlar ve ben vardım.
Biraz televizyon izledikten sonra masanın üzerindeki dergileri karıştırdım, birden arasından çok süslü bir davetiye düştü yere. Elime aldım ve davetiyeyi açtım, üzerinde 'Bade&Çağrı' yazıyordu. Tarih bir hafta sonraydı ve nişan büyük bir köşkte yapılacaktı. Aldığım yere geri fırlattım ve hızla odama çıktım. Elime ne geldiyse kırıp dökmek geliyordu içimden ama ben yalnızca yastığıma vurmakla yetindim. Sonunda oluyordu işte, Bade'nin dileği gerçekleşiyordu. Ne kadar da şanslıydı! Bense varlıklı bir dedeye sahip olmama rağmen istediğim bölümü bile okuyamıyordum. Para mutluluk getirmiyordu, hem de hiç! Demek ki neymiş, mutluluk parayla satın alınamazmış çünkü mutluluk çok daha pahalıymış.
''Görüşmeyeli ne kadar oldu, sayamadım valla karpuzum.'' Kaan, Armen'le beraber bize gelmişti. Hep birlikte terasa çıktık, Müjgan Abla'nın havuçlu kekinden yedik.
''Bu hafta bizim yazlığa gidelim mi?'' Armen iyi vakit geçirmemiz için bir fikir atmıştı ortaya.
''Süper olur, daha önce gittiğimizde de çok eğlenmiştik zaten.'' Kaan bu fikre olumlu yaklaşmıştı.
''Bu hafta olmaz.'' Bunun için doğru bir zaman olduğunu düşünmüyordum.
''Neden, ne işin var ki?''
''Arkadaşımızın nişanına gitmemek ayıp olur.''
''Şaka yapıyorsun.'' Kaan ve Armen bir süre aralarında bakıştıktan sonra odak noktaları ben oldum.
''Nedenmiş?''
''Arinciğim bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.''
''Eğer gitmezsem asıl o zaman iyi olmayacak.''
''Arin kendine acı çektirmeye mi niyetlendin, mazoşist mi oldun başımıza?''
''Arin, emin misin? Çağrı için de iyi olmaz bence bu.''
''Mazoşist misin, sadist mi? Bir karar ver artık!''
''Ne saçmalıyorsun Kaan? Ciddi bir şey konuşuyoruz burada!''
''Arkadaşım mazoşit, sadist olacak! Bu ciddi değil mi yani? Bunu mu demek istiyorsun Armen?''
''Tamam yeter! O nişana gideceğiz, işte o kadar.'' Bardağımı kafama diktim ve dibini görene kadar içmeye devam ettim.
''Yavaş iç, boğulacaksın.''
''Arin, şeftali suyuyla kafayı bulamazsın dostum.'' Kaan'ın bugüne kadar duyduğum en iyi tavsiyesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAHALI MUTLULUK
Teen FictionArin'in tesadüfen açtığı kapı onu bilinmeyen bir geleceğe sürükleyecek.