Hayallerle gerçekler yarışır, hayaller hep önde gider ama her zaman gerçekler kazanır.
Oscar Wilde
''Beni anlıyorsundur. Sende babanı kaybettin.'' Deyip arkama yaslandım ve okyanusu izledim.
''Seni şu an anlayamam Arin, ben bu evreyi atlatmadım ve sanırım senin durumun benimkinden daha zor.''
''Hayatımın merkeziydi o, o olmadan ne yapacağım bilmiyorum. Bununla nasıl başa çıkarım, onu da bilmiyorum. Büyük ihtimal halamların yanına gitmek zorunda kalacağım. İstanbul'a kim bilir ne zaman geri gelirim.'' Tuhaf bir şekilde göz yaşım akmıyordu, kurumuş bir çöl gibiydim.
''Zor bir dönemden geçiyorsun, eminim kısa sürede ayağa kalkacaksın ve eskisinden daha güçlü olacaksın. Çünkü öldürmeyen acı güçlendirir.'' Deyip sırtımı sıvazladı, baş ağrım tekrar belirdiğinde başımı omzuna koydum ve gözlerimi kapayıp okyanusun dalgalarının çarpma sesini dinledim.
''Bugün hava çok güzel, şu yeni açılan parka gidelim mi? Pamuk şeker de alırım sana.''
''Babamın az bir ömrü kaldı.'' Aniden gözlerini bana çevirdi. Gözlerimin içine baktığında kuşkuyla karışık korku vardı.
''Nasıl olur böyle bir şey?''
''Kanser tüm vücuduna yayılmış, haliyle fazla yaşayamayacağını söylemiş doktorlar.''
''Çok üzüldüm Arin, ne söyleyeceğimi bilmiyorum.'' Rüyamda akmayıp biriken gözyaşlarım burada , Armen'in yanında akıyordu. Eliyle gözyaşlarımı sildi ve sarıldı, sonra bende sarıldım. Katlanılmaz acıyla nasıl baş edilirdi ki? Boğazım düğümleniyor konuşamıyordum, yutkunmaya çalıştım boğazımdaki düğümü çözmek için ama hiçbir işe yaramıyordu. Nefes alamayacak gibi olduğumda sarılmayı bıraktık, Armen elindeki suyu içmem için bana vermişti. Elimde daha paketi açılmamış pamuk şekerimi yere düşürmüştüm. Armen eğilip aldı ve yanıma koydu. Kafam bedenime ağır geliyordu, taşıyamayacağımı hissettiğimde Armen başımı omzuna koymam için işaret etti, bende fazla beklemedim ve başımı omzuna koyup bir süre öylece uyudum, ne kadar uyudum bilmiyorum.
Armen evime kadar bıraktı beni, neyse ki babam evde değildi. Armen çıkarken arkasından kapıyı kapattığımda bir süre bekledim kapının dibinde. Odama gidip kendimi yatağımın üstüne attım. Bir süre gıcırdayıp zıplayan yatağım durdu ve ortamın sesi tamamen kayboldu. Bir büyü bozulmuştu sanki, hayatımın büyüsünü kaybetmiştim. Bir cadı gelip lanetlemişti sanki beni. Hayatım asla eskisi gibi olmayacak biliyorum. Bir daha babama çemkiremeyeceğim, onunla şakalaşamayıp Beşiktaş maçına gidemeyeceğim. Onunla asla balkonda beraber kahvaltı hazırlayıp yiyemeyeceğiz. Tek dileğimse, tüm bunların bir an önce geçip gitmesi çünkü biliyordum ki zaman her şeyin ilacı.
Babamla dolu dolu bir hafta geçirmeye çalıştık ama aşırı halsizliği nedeniyle bu aktiviteleri yapmakta epey zorlanmıştık. Sürekli öksürüyor ve yemek yemekte zorlandığı için yemeğini yarıda bırakıyordu. Bazı akşamlar baş ağrısından uyuyamıyordu. Beraber doktora gittik, doktor babamın hastalığı için çok geç olduğunu ve tedavi sürecini çoktan geçtiğini söyledi. Birkaç ayı kalmıştı babamın, onunla geçireceğimiz birkaç ay...
Babama zar zor yemeğini yedirmeyi başarmıştım. Baş ağrısı henüz tutmadığı için uyumak istedi. Doktorun onu rahatlatması için verdiği bazı ilaçlar vardı, onu da verdikten sonra odasından çıktım. Odama doğru ilerlerken telefonum çaldı. Arayan Çağrı'ydı.
''Alo, ne var Çağrı?''
''Seninle hemen konuşmalıyız, ben mi geleyim yoksa sen parka mı gelirsin?''
''Babam uyuyor, onu yalnız bırakamam.''
''Kısa sürecek merak etme. Parka gel o zaman.''
''Off, tamam kapat. Geliyorum.'' Babamı evde yalnız bırakmak iyi bir fikir değildi aslında ama Çağrı'nın bir delilik yapmasını da istemiyordum. Hemen anahtarı alıp parka gittim.
''Bir de beni yalancılıkla suçluyorsun ama sen yapınca sorun olmuyor öyle mi?''
''Ne saçmalıyorsun?'' cebinden fotoğrafları çıkardı ve elime verdi. Bunlar Armen'le kafede, balıkçıda ve parkta çekildiğimiz resimlerdi.
''En başında anlamalıydım.''
''Sana cevap vermem gerekmiyor, biliyor musun? Aslına bakarsan biz çıkmıyorduk bile, çıkıyormuş gibi yapıyorduk.''
''Yapma Arin, sen de ben de durumumuzun ne olduğunu iyi biliyorduk, en azından ben öyle sanıyordum. Senin Armen'le olabileceğin aklıma hiç gelmedi. Sen en başından beri...''
''Açıklama yapmayacağım Çağrı, neye inanmak istiyorsan ona inan.'' Gerçekten bu yaşananlardan sonra Çağrı'ya açıklama yapacak gücüm bile yoktu. Gitmek için tam adım atıyordum ki beni kolumdan yakaladı ve gözlerine bakmaya zorladı.
''Lütfen bir şey söyle, sen ne dersen ona inanacağım.''
''Canımı acıtıyorsun Çağrı.'' Dedim ve geriye bir adım atıp ondan uzaklaştım. Gözlerine bakmaya dayanamıyordum.
''Neden konuşmuyorsun, neden bir şey söylemiyorsun?'' dedi hiddetle.
''Çünkü açıklama yapmam gerektiğini düşünmüyorum. Ben gidiyorum.'' Bir şeyi söylemeyi gerçekten çok istedim.
''Size mutluluklar.'' Son sözümü de söyleyip oradan uzaklaştım. Koşa koşa eve gittim. Gözlerim dolmuştu ama ağlamadım, gittikçe güçlendiğimi hissediyordum çünkü. Daha önce kendimi yiyip bitireceğim bir konuşmaydı oysaki ama babam için güçlü olmalıydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAHALI MUTLULUK
Novela JuvenilArin'in tesadüfen açtığı kapı onu bilinmeyen bir geleceğe sürükleyecek.