20. Bölüm - Demir

64 8 0
                                    

"Bu, sana da garip gelmiyor mu, Doruk?"

Önündeki sosu karıştırırken hiç olmadığı kadar enerjikti baş şef, tabii ben can alıcı bir noktaya parmak basana dek... "Demek ki, beni iyi anlamış, sevgilim. Neden bu kadar detaycı düşünüyorsun ki? Bizi ne ilgilendirir..."

Haklıydı, bizi ilgilendirmezdi. Annemlerin seyahati ve Doruk'un yüklerinden sıyrılıp bana gelmesinin üstünden iki hafta geçmişti ve bu süreçte Arzu'dan ne bir hastaneye kaldırılma haberi ne de zorluk çıkartacak başka bir noktayla karşılaşmıştık. Öyle ki, Arzu'yu toplantılar dışında ortalıkta görmüyor, otelde çok az duruyor, belki de sadece uyumaya geliyordu odasına. Hatta gizemli biriyle günlerdir görüşüyor, oturuyor, yemek yiyordu. O gizemli kişiye benden başka dikkat eden tek Milaslı olmuştu, o da Funda'ydı. Doruk'tan dikkatini ayırdığına sevinsem de avukatın neler karıştırdığını merak etmiyor değildim... Biz ise birlikte görülmekten kaçınmıyorduk, insanlardan kucak dolusu tebrik almaya da alışmıştık. Alışmıştı demek daha doğru olurdu, Doruk benden daha doğal karşılamıştı, orası kesindi... Odamın artık tamamen odamız olması gerçeğini, dayısıyla yaşadığı evdeki bütün giysilerini bir valizle odama getirdiği gün anlamıştım. Mutluluğumun yüzüme yansıdığını söyleyenlere daha büyük gülücükler atıyordum. Yaz güneşi ile ısınması gereken kemiklerimi ısıtan daha güzel bir detay vardı... Doruk Aslan. Ona her baktığımda içimde hareketlenen organlarıma söz geçiremiyordum, alışmalarını söylüyordum ama nafile... Hala yüreğim ağzımda atıyordu, söz konusu o ve bana tek bir bakışı olsa bile...

Ağzıma doğru getirdiği bir parmak sosu heyecanla tattığımda, gözlerimin yuvalarından fırlamasına engel olamadım. "Bir şey diyeyim mi? Daha ekşi sanki ama bir o kadar da kalıcı bir tada dönüştürmüşsün, kaya levreği ile denemek için sabırsızlanıyorum... Sana daha önce bir deha olduğunu söylemişler miydi?"

"Beni değil ama buralarda takıldığını duyduğum bir şef var, onu sürekli övüyorlar..." Yine gizemli tutmayı sevdiği kişiliğine vurgu yaparak kendisini övdü, artık doya doya sevgilim dediğim adam. Onun Endymion olduğunu hala kabul edemiyordum ama bir yandan da daha yakından tanıdıkça bana karşı beslediği duyguların basit bir ilgi veya alışkanlıktan öte, gerçek anlamda o ay ışığında yıkanmaya benzer bir sırılsıklam olmuş hissiyatı içindeydi. Peki, ben bunu nereden biliyordum? Çünkü tamamen aynı durumdaydım. Doruk'un göz hizamda olmadığı anlardan zevk almaz, onsuz geçirdiğim saniyeleri sayar olmuştum. Telefonla bile konuşamıyordum, annem ve Selin'in kredilerini tüketmiştim. İkisi de bana tavırlıydı ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Dikkatimi dağıtabilen tek faktör, Arzu'nun çevremizdeki varlığı oluyordu, o da sadece benim denk geldiğim toplantılardaydı. Onun dışında etrafta görünmüyordu... Cebimde titreyen telefondaki ismin Funda'ya ait olduğunu görmemle Doruk'tan gözlerimle izin istedim. "Dedikodu vakti mi?" Onu onaylasam da dedikodudan da öte, bir casusluk süreci yürütüyorduk ama Doruk'un bunu bilmesine gerek var mıydı? Hayır...

"Deva, yine geldiler... Bugün üçüncü kahveleri oldu, yine en uç masadalar..." Funda sesini minimum seviyeye düşürse de o ses, küçük dükkânında yankılanıyordu, buna emindim o yüzden duyulacak korkusuyla susturmayı denedim onu. "Şhhh, duyulacak kız! Adamı biraz daha tarif eder misin? Ben uzaktan gördüm, tanıdığım birine benzemiyor... Hoş, yine Milaslı bir tanıdıklarıysa, ben tanımam da... O zaman da sen bilirdin... Kim bu adam, Allah aşkına?" Nefesim kesilinceye kadar söylendiğime göre sözü Funda'ya bırakabilirdim. Bu halime günlerdir hatta öncesinde de Doruk'u takip ederken yaşadıklarımızdan alışkın olduğundan gülüp geçiyordu. "Sen gerçekten bir delisin, biliyorsun değil mi? Tarif edilemeyecek kadar yakışıklı, Deva'm, yakından görmelisin. Belki de bu adam sayesinde unutmuştur Doruk'u, avukat hanım?"

Doruk'la adının aynı cümlede geçmesine sinirlenecek gibi hissetsem de abartmamak adına adamın tarifine odaklandım. "Dört gün oldu, dört gündür neler karıştırıyor Arzu? Belgelere yakından bakamıyor musun Funda, ya? Lütfen... Bunu halletmezsen olası bir sıkıntıya da kucak açmış olacaksın, ciddiyim ben." Elim enseme gidip oradaki saçları havalandırdım. Yaz sıcaklarının Milas'ı ele geçirmeye başladığını iliklerime kadar hissediyordum. Doruk ile belki de yazlık giysi alışverişine gitmeliydik. Bu fikri akşam onunla paylaşmaya karar verip devam ettim Funda'yı konuşturmaya. "Adam da avukat mı sence? Nasıl bir tipi var, nerede çalışıyor gibi görünüyor?"

NAR AĞACI (Nar Serisi Birinci Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin