1994, İstanbul
"Bunca alkole harcadığın parayı köşeye koysaydın, çoktan İstanbul'a taşınmıştın, Yeliz. Annem de diyor, yan binada boş dairelerden birinin kirası üç yüz elli liraya kadar düşürüyor, düşünürsen..."
"Kafa şişirmesene, akıl almak isteseydim ağabeyimle gelirdim buraya, Aslıhan." Gözlerini devirdiğini saklamakla uğraşmadı bile Yeliz. Yanında oturup alkolsüz bir içecek yudumlayan sünepe kılıklı arkadaşına, onlarca kez açıkladığı şeyi söyledi tekrardan, tane tane. Ama sahip olduğu tek kız arkadaşını, kuzenini de tersleyerek kaybedemezdi. Kimse yalnız takılan bir kadına yanaşmazdı, o yüzden kibarlaşmaya zorladı kendisini. "Benim amacım, kendi paramla İstanbul'a taşınmak mıydı Aslı? Canım benim, ben ikimizi de kurtaracak o çözümü bulmaya çalışıyorum. Baksana etrafına, şişelerden su gibi akan içkileri, banka hesaplarından uçup giden dolarları... Bunu istiyorum ben." Özenle yaptırdığı fönlü saçlarını geriye taradı tırnaklarını bozmamaya dikkat ederek. Manikürü de yeniydi, üstündeki siyah dar elbise gibi. "O yüzden, amaç tek başıma yapmak değil. Benim yerime, bunları bana sağlayacak birini... Ağıma düşürmek..." Göz kırparken farının parlaklığını, Aslıhan'ın bardağındaki yansımadan bile görebilmişti. Bu mutlu etti onu, parıl parıldı. Denizin içinde dikkat çekecek o şeffaf misinanın ucundaki oltadan sallanan parlak yemdi. Ve bir balık, onu mutlaka yemeye yeltenecekti. Salak balıklar, karnını doyurmayı her şeyden çok severdi, sonucunda avlanacak olsalar bile. Döndürdüğü ince pipetin ucundan içki gelmemeye başladı. Bu gece sayamadığı kadar çok bardak sonlanmıştı.
"Peki, birini ağına düşürünce... Hakim'e ne olacak? Tekmeyi basacak mısın ona?"
Terslenmeyi hak eden birini terslememek, dünyanın en zor şeyiydi, Yeliz için şu an. Dişlerinin arasından konuştu. Gülümsemesi tamamen sahteydi. "Sence Hakim'i başkasına yedirir miyim ben Aslı? Boş boş konuşma, onun adını anıp canımı da sıkma gece gece." Tekrarladığı kelimeler onu güldürmüştü. Bu gecenin, içtiklerinin boşa gitmesini kaldıramazdı. Bu yüzden dikeldi ve elbisesini düzeltir gibi yaparak göğüslerini iyice ortaya çıkarttı, Yeliz Aslan. Soyadı gibi bir aslan bulmazsa, ayda bir kere geldiği İstanbul seyahatini de boşa kullanmış olacaktı... Aslıhan'ın içtiği alkolsüz içeceğin sonunu da kafasına dikti ve ayaklandı. Ayağa kalktığı gibi tek başına oturan o adamı, upuzun delikanlıyı görünce gözleri ışıldadı adeta Yeliz'in. Aslıhan'ın omzuna eliyle ritim tutarak vururken onu ayaklandırmıştı bile. "Sen eve dön ve teyzeme, Yeliz bugün bir arkadaşında kalacakmış de..."
O arkadaşı bulmuştu. Elinde en sevdiği araba anahtarını döndürerek hesabını ödeyen adama yaklaştı bir anda en doğal haliyle. "Sonraki durak, çorbacı mı?"
Tahminini değerlendiren adam, ödemeyi alan oğlan gittiği gibi ayaklanınca topuklusuyla bile ondan en az on santim kısa kalan kadını terslemek yerine gülerek onayladı. "Eşlik edersen birlikte içelim?" Eşlik etmeme ihtimali var mıydı? Tabii ki de hayır ama bunu adama çaktırmaya hiç niyeti yoktu. Kibarca kabul ederek onun koluna girdiğinde dünyanın en profesyonel yalanını söyledi. "Çorbacı hissini almasam yanına gelmezdim, haberin olsun." Adam gülerek Yeliz'i incelediğinde, Yeliz bu söylediğinin de yalan olduğunu adı gibi bilse de role devam etti. İstediğini elde etmeyi bilen biri olmanın hayatta böyle kolaylıkları oluyordu işte... Kim ne diyebilirdi?
İstediğini alana kadar durmayacaktı. Hayat ona bunu sağlamadıysa o kendisine sağlayacaktı, tek önemli olan buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAR AĞACI (Nar Serisi Birinci Kitap)
Romance"Tadım serüvenimiz sonlandığında size, 'Aradığınızı bulabildiniz mi?' diye soracağım. Tadım esnasında bu soruyu sık sık anımsamanızı isterim. Şimdiden afiyet olsun..." Ay tanrıçası Selene ve Endymion'un Milas'taki sakin Bafa Gölü'nde başlayan ilişki...