Sandalyemde öyle hızlı dönmüştüm ki, Doruk'un da aynısını yaptığını fark etmem zaman almıştı. Ne saçmalıyordu bu adam? Arzu'nun cümlesini devam ettirmesiyle tüylerim diken diken oldu. "Sürprizi kaçırdın ama Demir..." Arzu adamın koluna birkaç kere vurduğunda, ne yapacağımı bilemeden konuşmalarına atlarken buldum kendimi. "Siz neyden bahsediyorsunuz böyle? Satılık hisselerimiz vardı da benim mi haberim yoktu, Arzu?" Sahiplenmem gereken bir otel ve Türkiye'nin en ünlü restoranı vardı, niye böyle korkak konuşuyordum ki? Olduğum yerde dikeldiğimde, Doruk konuşmanın seyrinin yönlenebileceği versiyonları fark etmiş olacak ki bana doğru konuştu. "Ofiste konuşalım bunu, buyurun." Ayaklanıp benim de sandalyemi geri çektiğinde, ayağa kalkmalarını beklediğimiz iki kişi vardı. Arzu, Demir'e kafasıyla bizi işaret ettiğinde, Demir birkaç lokma daha kâsesinden yemek yiyerek konuştu. "Bu şaheser tabağı bitirmeden mi?"
Doruk konuşacak gibi oldu ama lafa, olmam gerekenden çok uzak, fazlasıyla gergin bir şekilde girdim. "Bu ortaklık saçmalığını öğrenmeden, maalesef..." Cümlemi bitirdiğim gibi arkamı dönüp aylar önce, Doruk'u takip ederek yürüdüğüm yolu yönlendirdim diğerlerine. O günkü abartılı halimden eser yoktu. Düz bir siyah elbise ve karışık topladığım bir topuzdan ibarettim. Şimdi de bu görüntümle babamın mirasıyla dalga geçmelerine karşı savaşacaktım. Kendim bile kendime inanmamıştım ama... Bunu, şarlatanlara karşı yapmak zorundaydım. Gözbebeği Origin, insanların diline düşmesin diye ömrü boyunca uğraşan, bir noktaya kadar hayatını buraya adayan Hakim Soysal'a bu çabayı borçluydum. Doruk'un da hiçbir şeyden haberi olmadığından mıdır bilinmez, diken üstündeydi. Gerginliğini metreler öteden hissedebiliyordum. Çenesi kasılmış, gözlerini daha çok kırpmaya başlamıştı. Ellerini birbirine sürterek oyalanıyordu, ellerine bayılıyordu... Yeteneğinin yarısını sırtlayan o dokunuşlarına ben de bayılıyordum. Tezgâha yaslandım ve bizden çok ama çok resmi görünen ikilinin içeri girmelerini bekledim. İkili demek doğru muydu bilemiyorum ama iletişimlerinde resmi konuşmayı kaldırıp seviye atladıkları ortadaydı. Acaba bu adam, gerçekten de otelle alakalı mı Arzu'yla iletişime geçiyordu yoksa her şeyin sorumlusu intikam isteyen avukat mıydı? Analiz edemiyordum, konuşmadan da bunu çözemeyecektim. Arzu, ellerini önünde birleştirerek konuşmaya başladığında, Demir haricinde kimse yaşananlardan memnun değildi. "Yarını bekleyecektik ama Demir, paylaşmak gerektiğini düşünmüş olmalı... Tabii, bu detaylar sadece otelin sahibini ilgilendirir, Doruk?" Sevgilimin adını ağzına almasıyla gerginliğim iki katına çıkmıştı ve iyi ki Doruk söze benden önce girdi. "Otelin sahibinin sevgilisiyim, yeterli değil mi, Arzu?"
Arzu, garip bir ifadeyle kafasını sağa sola salladı, özenle düzleştirdiği saçları asla oynamadı. "Değil. Benimle dışarı çıkarak iki hissedarı yalnız bırakman gerekiyor." Birkaç dakika önce giriş yaptığımız kapıya doğru yürüdüğünde topuklu seslerinden başka bir şey duyulmuyordu ki Doruk'un gülüşü doldurdu bütün mutfağı. "Buna karar verebilecek kişi olduğunu sana düşündürebilen ne acaba? Hiçbir yere gitmiyorum." Gitmediğini tasdik edercesine elimi tuttu hızlıca, tutuşu özgüvenliydi ve bana da güven vermişti. Gülümsemek üzereydim ki Demir söze girdi. "Eğer Deva Hanım ile tek başıma konuşmazsam yarına kadar beklemek zorunda kalırsınız. Benim için fark etmez? Çünkü yarın da sadece onunla konuşacağım."
Doruk, tuttuğu elimi gevşetti. Gidecek sandım ama onun yerine beni mutfağın ofis kısmına doğru yönlendirerek yüz yüze getirdi bedenlerimizi. Elimi bıraksa da yüzümü çerçeveledi ve konuştu sessizce. "Kimin nesi olduğunu bilmediğim biriyle seni yalnız bırakmak istemiyorum ama bu saçmalığı öğrenmen gerekiyor. Origin ile ne alakası olduğunu öğrenmeliyiz. Kasıntı herifin tekiyle yalnız kalman gerekecekse bile..." Dudaklarını hızlıca dudaklarıma yapıştırdı ondan hiç beklemediğim şekilde. Öpücüğü sonlandığında, gerçek güvenin damarlarıma pompalandığına işte şimdi emin olmuştum. "Seni, tam olarak bu kapının önünde bekliyorum." Tekrar bir öpücük... Bana verilen ilahi bir güçtü Doruk'un öpücükleri... Derin bir solukla ciğerlerimi doldurup geri serbest bıraktığımda, Doruk bir anda hayatımızın içine hortlamış adama gözlerini dikerek dışarı çıktı. Eminim ki içinden ne kadar hızlı girdiyse o kadar hızlı çıkıp gitmesini istiyordu... Aynı benim gibi. Arzu da kafasıyla Demir'e selam vererek hızlıca Doruk'un peşinden çıktı ofisten. Aramızda yaklaşık yirmi adım olan adam, bana doğru yürüdüğünde geri kaçılmak istesem de, olduğum yerde durdum. Onu sabah gördüğüm takım elbisesiyleydi, pantolonu bile kırışmamıştı. Demek ki hareketsiz durmak konusunda üstüne yoktu... Tanımadığım insanlarla muhabbete girmekten çekinen biri olmadığımdan ondan da çekinmemem gerekiyordu ama verdiği enerji, ona karşı önyargılı olmamı sağlamıştı ve bu elimde değildi. Belki de haftalardır Arzu ile muhatap olduğunu bildiğim içindi bu mesafem? Konuşmaya başlayan taraf, o olmuştu. "Öncelikle... Kafede olanı saymıyorum. Ben Demir, Demir Kayaeroğlu." Soyadının tanıdık gelmesi mi gerekiyordu bilmiyordum çünkü Türkiye'de faaliyette olan şirketlerin isimlerine hâkimiyetim düşüktü. Hatta babamın bilgi birikimine kıyasla, sıfır seviyesindeydi denebilirdi. Uzattığı eli sıktım, kabalık olmaması adına. "Deva Soysal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAR AĞACI (Nar Serisi Birinci Kitap)
Romance"Tadım serüvenimiz sonlandığında size, 'Aradığınızı bulabildiniz mi?' diye soracağım. Tadım esnasında bu soruyu sık sık anımsamanızı isterim. Şimdiden afiyet olsun..." Ay tanrıçası Selene ve Endymion'un Milas'taki sakin Bafa Gölü'nde başlayan ilişki...