"Siz bütün sınırları aşmışsınız, Deva. Ben bir şey demiyorum sana." Doruk'u akşam için klasik buketlerinden birini yaptırırken yakalamıştım. "Faruk Abi, şu lalelerden de iki tane ekler misin?"
Elim koluna gitti ama o kolunu hızla kendisine çekti, benden kaçınarak. Alt dudak kozumu kullandım son çare ama o bana bakmıyordu bile. "Yapma böyle sevgilim, adam çabucak kararını versin ve ülkesine dönsün istiyorum... Yoksa daha çok başımızı ağrıtacak."
"Anlattıklarına göre bence burada kalmaya meraklandırmışsın adamı. Birlikte alışveriş yapmak nedir? Gerçekten, başka bir şey demiyorum ben sana." Nakit parayı, çiçekleri birleştiren yetenekli abiye uzatıp karşılığında buketi eline alarak geldiği yöne doğru geri yürümeye başladı. Elindeki rengârenk buketin güzelliğiyle onun çekiciliği birleşince, bu çiçeği sevdiği kıza götüren bir başrol erkeği gibi göründüğünü fark ettim. Elim tekrar koluna uzandı ve bu sefer o kolumu itmek istese de sıkı sıkı tuttum onu. Büyük bir homurtu çıkarttı ama bu sefer kolunu tutmama izin verdi. Birlikte otele doğru yürürken günün başında eşlik ettiğim adamdan ne kadar da farklı göründüğünü düşündüm ister istemez. Doruk'un altındaki gri spor şort, üstündeki beyaz tişörtüyle kafasının üstünde dağınık bıraktığı koyu kahve tutamları onu Demir'in keten takımlı halinden bile kat ve kat günlük gösteriyordu. Kirli sakalını da unutmamalıydım. Çenesini aniden tutup boynunun bana yakın tarafını kocaman bir öpücükle birleştirdim. Benden iğreniyor gibi rol yapsa da yüzü biraz daha gevşemiş, kaskatı çenesinin ifadesi yumuşamıştı. Konuştum usulca bana kızgın olan suratına doğru, bir yandan yürümeye devam ederken. "Tam anlatmama izin vermedin ki... Nerede olay patladı biliyor musun? Cozy Otel'in sahibiyle tanışmaya gidince, babamın hakkında konuştuk bir süre ama Demir, Milas'ı terk eden sayılı kişinin olduğunu geri kalanların ise memleketi canlandırmak için burada kaldığını duyduğu gibi ofisten kaçıp gitti. Dediğin gibi, bu işin parayla da tapuyla da pek bir ilişkisi yok."
Çok önem vermiyor gibi davranmaya çalışsa da sinirinin bozulduğuna emin olduğum adam, elindeki çiçek buketini döndürerek taşırken sordu. "Ve niyetinin ne olduğundan bile emin olamadığımız adamın tekiyle akşam yemeği yiyeceksin?"
Dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiğimizi fark edip çıktım onun kolundan ve birkaç ötesine yürüdüm. "Sadece bir yemek, sen böyle bahsedip durduğunda bir şey kazanmıyoruz?"
"Deva?" Otelin basamaklarında ona hafifçe döndüm çünkü bana seslenmişti. Derin bir nefes alıp sesli bir şekilde dışarıya serbest bırakırken konuştu. "Yarın yeni bir plan oluşturmayın, lütfen. Bir yemekle sınırlı kalsın sevgilim. Rica ediyorum." Nar'ın ön kapısından girmeyi tercih etmişti, restiyle beraber güzel bir çıkış yapmıştı sahneden. Onun bu kıskançlık krizlerine gıcık oluyor gibi davransam da içten içe hoşuma gidiyordu. Odama doğru çıkarken acıkana kadar biraz kestirmenin zihnimi dinlendirmesini umdum çünkü buna hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyacaktım, biliyordum.
***
Doruk
Ellerini suları etrafa sıçrata yıkadığında, mutfakta kimsenin olmadığına minnettardı, Doruk. Hemen yanındaki metal tepsinin içinde yüzen limonlu zeytinyağına baktı bir süre. Sakin kalmıştı da ne olmuştu? Deva, her halükarda o ne olduğu belirsiz adamla yemeğe gitmişti sonuçta. Keşke sinirlenseydim diye düşündü, kendi kendine, keşke onun da ben canını sıksaydım... Ama sonra bu düşüncenin zehirliliğini fark etti, önündeki karışıma portakal suyunu da eklerken. Greyfurta uzanıp onu ikiye bölerken, otomatik meyve sıkacağı yerine daha ilkel olan aleti aradı çekmecelerde. Birkaç saniye sonra, avucuna oturttuğu greyfurttan sinirini çıkartıyordu. Böylesine yoktan var olan, hem Deva'nın hem de Origin'in içine giren bu adamda bir bit yeniği olduğunu sadece kendi mi düşünüyordu? Etraflarındaki diğer bütün insanlar düpedüz kör değilse, herkes Demir denen kişinin hayatlarına bir anda dalmasını tekin bulmamıştı. Dayısına sormak, belki de onunla konuşturmak istedi adamı. Yekta Aslan, gözünden anlardı niyetini, insanın. Kendisine sorsa, iyi niyetin zerresi yoktu adamın içinde ama belki de objektif düşünemiyordu Doruk, Deva'yı kıskanmaktan dikkatini gerçeklere veremiyordu. İkinci yarım meyveyi eline aldığı gibi sertçe suyunu çıkarttığında, kendisine boşuna kızdığını düşündü. Olay sadece Deva değildi, bu adam onca zenginliğin içinde, bir kasaba arsasının peşine yoktan yere düşmezdi... Belki Hakim amca, belki de Oya teyzeyle bir derdi vardı, ailesinin. Bunca belirsizliğin içinde o adamla yemekte olan sevgilisinin ağzından cımbızla laf alır olduğu gerçeğine gitti aklı, Doruk'un. Keşke ona Arzu olayını ilk andan söyleseydim de o da bana Demir ya da bir başkasıyla olan olaylarını çekinmeden anlatsaydı. Çünkü Deva'yı az çok çözmüştü, sevgilisi resmen oyun oynuyordu. Bir şeylerden haberdar etmeden, kişisel meselesi haline getirme merakını Doruk bizzat kendisi Deva'ya göstermiş, onu özendirmişti. Şimdi Deva da kendisine hissettirilenleri Doruk'a geri hissettirme yarışına girmişti... Salak kafam, dedi fısıltısının arasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAR AĞACI (Nar Serisi Birinci Kitap)
Romance"Tadım serüvenimiz sonlandığında size, 'Aradığınızı bulabildiniz mi?' diye soracağım. Tadım esnasında bu soruyu sık sık anımsamanızı isterim. Şimdiden afiyet olsun..." Ay tanrıçası Selene ve Endymion'un Milas'taki sakin Bafa Gölü'nde başlayan ilişki...