İlk olarak 2015'de yazmaya başladığım bu hikaye başlarda klişe olsa da ilerleyen bölümlerde kendimi geliştirdiğim bir çalışma. Bir şans verebilirsiniz bence :)
**********************Uyandığımda alarmın çalmasına bir saat vardı. Sırt üstü yatıp düşünmeye başladım. Ailemi düşündüm. Annemi, babamı, abimi, ablamı ve kız kardeşimi.. Okumak için onları İstanbul'da bırakıp buraya gelmiştim. İzmir'e gelmem maddi açıdan biraz zorlamıştı ailemi. Onlara yük olmamak için ilk senenin başında kitabevinde çalışmaya başlamıştım. Bursum da olunca biraz daha rahattım. Aramız çok iyi olmasa da bazen ailemi özlediğimi hissediyordum. Ben düşüncelere dalmışken alarmım çaldı. Odamızdaki banyoya gidip işlerimi hallettim.
Odamız üç kişilikti. Ben, İlda ve Yağmur aynı odayı paylaşıyorduk. Kardeşim gibiydiler onlar. Onlar uyanmasın diye sessizce giyinmeye başladım. Nisan ayındaydık ve hava çok da sıcak değildi. Uzun askılı elbisemi giyinip üstüme ceketimi aldım. Çantamı da alınca odadan çıktım. Yurt görevlisi Nesrin ablayla biraz konuşup okulun yolunu tuttum.
Girdiğim üç dersin ardından kendimi kantine attım. Kahvemi içerken kitap okumaya başladım. Genelde ya kitap okurdum ya ders çalışırdım. Okulda çok fazla arkadaşım yoktu. İlda, Yağmur ve Demir. Kimse kolay kolay yaklaşmaz bana. Sert ve itici biri olduğum söylenir. Tabii üç arkadaşım bunun aksini söyler her zaman. Birden karşımdaki sandalye çekilince yerimden sıçradım. Demir'di.
"Bade, iyi misin canım? " dedi hemen.
Demir, okulun yakışıklılarından biri. Son sınıf mimarlık okuyordu. Okula kayıt için geldiğimde bana çok yardımı olunca ona bir şans vermiştim. Abim gibi sevdiğim biri haline geldi.
"İyiyim dalmışım öyle." dedim cevap vermediğimi fark ederek.
Dikkatle yüzüme bakıyordu. Bazen gözlerinde birçok duygu barındırıyordu. Masmavi gözleri hüzünlü bakıyordu.
"Demir bir şey mi oldu?" dedim sakince.
Kafasını iki yana salladı. Konuyu değiştirerek;
"Sarp'la konuştun mu? Memnun muymuş benden?" dedim merakla.
Sarp, çalıştığım kitabevinin sahibi. Yirmi yedi yaşında, çok sıcakkanlı ve aşırı karizmatik biriydi. İki buçuk yıldır yanında çalışıyordum ve kardeşi gibi benimsemişti beni. Ailemden görmediğim ilgiyi bu şehirde görüyordum.
"Tabii ki de memnun. Biliyorsun olmayan kardeşi gibisin." dedi sevecenlikle.
Saate baktığımda yirmi dakika içinde işte olmam gerektiğini fark ettim.
" Ya Demir benim acil kalkmam lazım işe geç kalacağım yoksa. Kusura bakma." dedim aceleyle.
"Tamam canım sorun değil. İstersen bırakayım seni?" dedi içtenlikle.
"Yok giderim ben. Görüşürüz sonra."
"Görüşürüz."
Hızlı adımlarla kantinden çıktım. Telefondan Arzu'ya mesaj atıp geç kalırsam beni idare etmesini rica ettim. Pek sevmesem de iyi kızdı. Tek kusuru çok konuşmasıydı. Telefonu cebime koyarken sertçe birine çarptım. Elimdeki her şey yere savruldu. Eğilip eşyalarımı toplarken,
"Kör müsün ya? Her şeyim yere düştü senin yüzünden." dedim sinirle.
Yüzüne bile bakmadım. Ah, lanet telefon nerede şimdi?
"Bunu mu arıyorsun kızıl?" dedi bir ses.
Bu bana çarpan çocuktu. Yüzüne baktım. Esmer, uzun boylu, yeşilin en güzel tonunda gözlere sahip olan sportif biriydi. Kendime gelerek,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'IN ATEŞ'İ
Teen Fiction"Gidemezsin. Bana inanana kadar gidemezsin!" "Bırak!" deyip kolumu çekmeye çalıştım. Ateş'in yanından arkaya baktım. Defne korkulu gözlerle bizi izliyordu. "İstemiyorum. Bırak artık peşimi." dedim sona doğru kısılan sesimle. Sevdiğin kişiden kaçmak...