Resim: SelinBölüm Şarkısı: The Fray - Never Say Never
Uzun zaman oldu ama buradayım. Biraz anne kız ilişkisine de değinmek istedim bu bölüm. Ama diğer bölüm şaşırtacak gelişmeler ortaya koymayı planlıyorum ve bu gece de hemen onu da yazıp yayınlayacağım. Yarın sabah da 7. Bölüme başlarım gibi geliyor. Şükürler olsun mental anlamda biraz daha toparladım. Hikâye'ye yorum yapmayı ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın. Bölümler kısa demeyin yakın zaman da kitaplaşıp düzenlemeye girdiğinde her bir bölüm bileştirilip, aynı zamanda sahne ve betimleme olarak da çoğaltılacak zaten. Şimdiden okurları sıkmasın diye bu kadar kısa ve düz yazıyorum. Aynı zaman da yoğun çalışan bir insan olarak daha kolay vakit ayırabiliyorum. Anlayışınız için şimdiden teşekkürler. Sizleri seviyorum. 🤍🦢🪽
Üstümü giyinip odamdan çıkmış, merdivenlerden aşağıya yavaş ve yorgun adımlarla inmeye başladım. Annem masanın başında oturuyordu, kahvaltı sofrası yavaş yavaş hazırlanmaya başlamıştı. Son basamaktan aşağıya indiğimde, annemin gözleri ilk önce topallayan ayağıma sonra da yüzüme yönelmiş kaşları belli belirsiz çatılmıştı.
"Günaydın," dedim tüm yorgunluğumla esnerken. Sandalyeyi kendime çekip yerime oturuyordum.
"Günaydın," diye belli belirsiz bir sesle karşılık verdi. Ama gözleri hâlâ beni dikkatle inceliyordu. Aramızda kısa bir sessizlik olduktan sonra, "Ayağına ne oldu?" diye sorduğunda benimde gözlerim onun yüzüne odaklanmıştı.
Çıplak ayaklarıma masanın altından kısaca bakıp "İyiyim bir sorun yok," diyerek onu geçiştirmeye çalıştım. Başıma vuran ağrı ve omuzlarımda ki yorgunlukla perişan hissediyordum.
"Ayağın neden topallıyor Selin?"
"Önemli bir şey değil anne, dün çok fazla çalıştım bacağım ağrıyor." Cevabımdan emin olmuş gibi geri çekilmişti.
"Gözaltlarında mosmor, şişmiş iyi uyuyamadın mı?" Eline çatal bıçağını alırken diğer yandan benden bir cevap bekliyordu.
"Kötü bir kabus gördüm sadece," diye karşılık verdim. Gözlerimi kapattığım an ise bütün o kabusların gerçeği zihnime doluşmaya başlıyordu. Silahlı adamlar, o tenha sokak, Demir'in yerde çaresizce kıvranışı, polis arabası ve siren sesleri... sanki hepsi bir kamera tarafından kayıt altına alınmıştı ve şimdi göz perdelerimin önünde film gibi oynuyordu. Hâlâ polise gidip gitmemek konusunda çok kararsızdım. Durumu bildirerek mi hata yapacaktkm, yoksa bildirmeyerek mi emin değildim. Ancak içimde beni yiyip bitiren bir çaresizlik vardı.
"Kendine çok yükleniyorsun."
Bakışlarım daldığı bir noktadan ona döndü "Babam senin gibi düşünmüyor."
"Baban her zaman çok düşünür, ama düşündüklerinin çok azı doğrudur," çayından bir yudum aldı. Sadece kahvaltısını etmeye odaklanmıştı, konuşurken yüzüme bakmıyordu ama bir yandan sitem eder gibi konuşuyordu.
"Sadece başarı odaklı bir insan olmasına anlam verebiliyorum ama bir şeyler başarmanın hayatın üstesinden gelmek olmadığını ona bir türlü kabullendiremiyorum."
"Ne gibi anne?" diye ona sorduğumda lokmasını yutup çatalını elinden bıraktı. Başımı elime yaslayıp onu izlerken beni yanına eliyle çağırdı. Ayağa kalkıp uyuşuk adımlarla ilerleyip yanındaki sandalyeye oturdum.
Elimi avuçlarının arasına sıkıca aldı.
"Kızım, sen benim karnımda varlığını ilk öğrendiğim andan itibaren evladımsın. Benim bu hayatta ki paha biçilmezimsin. Ben sana hamile olduğumu öğrendiğim gün anne oldum, baban ise kollarına aldığı gün. O senin sadece başarını görür, ben ise başarana kadar ki tüm çabanı ve başarmak için çektiğin tüm acıyı."
Neden bilmiyordum, ama annemin kahverengi gözlerinden bana geçen güveni ve şefkati hissedebiliyordum.
"Keşke babamda görebilse," dedim içimde ki tüm fısıltıyı güçlükle dökerken.
Annem gülümsedi ama alaycı, uzakten ve samimiyetsiz bir gülüştü bu. Sanki beni anladığını daha fazla belli etmek ister gibiydi. "Görmeyecek ama bir gün hissedecek. Biliyorum başarı konusunda zor, çok katı birisi. Onu yumuşatmayı çok denedim. Ama yine de seninle içten içe gurur duyuyor."
Bu sefer alayla gülme sırası bendeydi "Düştüğüm anda parçalara ayrılacak bir gurur bu."
Düşünceli bir halde derin bir nefes aldı. Elimi, avuçlarının arasında daha çok sıkıp kavramıştı.
"O zaman kim seni ellerinin arasından düşürüp parçalara ayırırsa, bir daha onun için birleşme. Bazıları tekrar onarmaya, bazıları ise kanamaya mahkumtur."
Annemin ağzından dökülen bu söz, bir öğütmüş gibi gibi söylenilse de, kulağıma alınmış bir dersin sonucu gibi geliyordu. Yine de bu sözü bir cümlenin altını çizer gibi aklıma kazımıştım. Parçalara ayrıldığımda kendim birleşmek zorundaymışım gibi hissetmeyeyim diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARGO
Teen FictionKüçük ruhların, büyük hikâyesi. Selin tek hayali dünya üzerinde ki en iyi balerinlerden biri olmak ve juilliard'ı kazanmak olan genç bir konservatuar öğrencisidir. Dışarıdan bakıldığında oldukça, iyi ve rahat şartlara sahip olduğu bir hayatı yaşadığ...