Bütün rüzgârı delerek, şehrin içinde son sürat gidiyorduk. Korkarak ve üşüyerek istemedende olsa Yiğit'e doğru iyice sokulmuş, deri ceketini parmaklarım acıyana kadar sıkıca kavramıştım. Çok kıvrak ve profesyoneldi. Her yavaşlayıp trafik ışıklarında durduğumuzda arkasına dönüp bana iyi olup olmadığımı soruyordu. Ne kadar korksamda, yaşadığım bu farklı deneyimin bitmemesi için ona iyi olduğumu sadece üşüdüğümü söylüyordum. Motor sürmek de, binmek de, bana göre ve benim gibiler içi fazlasıyla cesaret isteyen bir işti. Sadece göz ucuyla Yiğit'in arkasından yola baktığımda bile şehir mi bize, yoksa biz mi gideceğimiz yere yetişmeye çalışıyorduk anlamamıştım. Hissettiğim şeyler sadece, özgürlük, heyecan ve soğuktu.
Ama neyse ki Yiğit ara sokaklara girdiğinde biraz olsun yavaşlamıştı ve rüzgârın tüm soğuğuda bu sayede kesilmişti. Motor'un üzerinde giderken etrafıma baktığımda bana biraz tanıdık gelen bu apartmanları görmek kendimi huzursuz ama aynı zamanda tarifi olmayan bir yakınlık hissettirmişti. Mahalle ve sokak aralarında ilerledikçe aynı mekânda farklı hikâyeleri okuyor gibi hissediyordum. Yiğit her ilerlediğinde, ara sokakta top oynayan çocuklara yolda çekilmeleri için korna çalıp, sonra altında ki yüzlerce kilo ağırlığında ki motoru bisiklet sürer gibi müthiş bir kıvraklıkla köşelerden döndürüyordu. Motorlarla alâkalı hiçbir şey bilmiyordum ama, onun ne kadar profesyonel olduğunu görebiliyordum. Altımda titreyerek ilerleyen metal yığınına müthiş yön veriyordu.
Ara sokaklardan çıktığımızda daha ıssız ama hâlâ mahalleye yakın olan depo gibi bir yere gelmiştik. Büyük bir depoydu. Yiğit kontağı kapattıktan sonra hâlâ motorun üstünde otururken ilk önce benim inmeme yardımcı olmuştu. Gövdem ne kadar üşüse de kafamdan çıkartmaya çalıştığım müthiş ağırlıkta ki kask beni bunaltmıştı. Kaskı çıkartıp Yiğit'e uzattım. Benim iki elimle uğraşmamın aksine, o tek eliyle tek hamle de kaskını başından çıkartmıştı. Hafif uzunlukta ki, kumral saçları terden alnına yapışmış, yanakları ve burnunun üstü hafifçe kızarmıştı. Ben olduğum yer de, soğuktan kaskatı olmuş halimle etrafa bakıyordum.
"Neden buraya geldik?" diye merakla sordum. Yiğit motordan inip ayaklığı indirerek, motoru olduğu yerde dengelemişti. "Sana evcil hayvanımı göstericem, biraz vahşi gerçi ama," dedi gülerek pi bir gülümsemeydi bu ama rahatsız etmekten ziyade dalga geçer gibiydi.
"Yiğit?" dedim anlamayarak. O sırada içeriden bir çok erkeğin keyifli kahkası gür bir şekilde gelmişti. Depo her ne kadar bakım yapılmaya çalışılsa da eski olduğunu herhalinden belli ediyordu. Çekinceyle bir geri adım attım.
Yiğit anlamayan gözlerle bana baktı. "Selin ne oldu?"
Hiçbir cevap vermedim, ama ürperti ve üşüme hissiyle ani bir tiremeye tutulmuştum. Yiğit bana doğru yaklaşıp bir adım öne gelmişti. Tam önümde durup, üstünde ki kalın motorcu ceketi çıkartıp, benim omuzlarımın üstüne, sanki porselen bir bibloymuşumda kırılacakmışım gibi dikkatlice bıraktı. Kendisi ise siyah tişörtüyle öylece kalmıştı.
"Eşek kafam," dedi kendi kendine söylenerek. "Seni de hep üşüttüm."
Sıcacık deri ceket soğuk bedenimi örttüğünde biraz daha rahatlamıştım. Önümü kavuşturup, "Hadi gel," dedi başıyla garaj kapısının yanında ki küçük giriş kapısını gösterirken.
"Bizim çocuklar var içeride, arada böyle toplanıyoruz," dediğinde güvenimimi kazanıyordu yoksa, ciddi derece de güvenilir miydi emin değildim.Bana doğru usulca elini uzattığında, koluna tutunup içeriye doğru sakin ama temkinli adımlarla onu takip ettim. İçeriye yaklaştıkça, bazen gür çıkan, bazen ince ve toy çıkan karışık erkek sesleri kulağıma doluşmuştu.
Geniş garajın içinde ortaya konumlandırılmış üç büyük koltuk ve iki tekli koltuğun hepsinde oturan bir yüz vardı. Bir anda genç bir çocuğun başını bize çevirip "Yiğit," demesiyle herkesin odağında ben ve yiğit kalmıştık. Bakışlarım yabancısı olduğu her bir yüzün kalabalığının içinde hızlıca ilerlerken, tanıdık olan onun yüzünde çaraparak durmuştu. Demir Alp'in gözleri ilk önce Yiğit'e, sonra bana kaydı. Yüzü, yüzüme kenetlenmiş bir şekilde bana bakarken, gözleri daha aşağıya kaymış, Yiğit'in sıkıca tuttuğu koluma, onun da bakışları sıkıca dolanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARGO
Novela JuvenilKüçük ruhların, büyük hikâyesi. Selin tek hayali dünya üzerinde ki en iyi balerinlerden biri olmak ve juilliard'ı kazanmak olan genç bir konservatuar öğrencisidir. Dışarıdan bakıldığında oldukça, iyi ve rahat şartlara sahip olduğu bir hayatı yaşadığ...