18. BÖLÜM

6 1 0
                                    


Bölüm Şarkısı: Coldplay - Sparks

Sizleri özledim diyerek başlamak istiyorum öncelikle biliyorum çok ara verdim. Sitem ederseniz, ki haklısınız saygı duyarım. Ancak fiziksel ve hatta ruhsal olarak pek iyi bir döneme girmemiştim. Kendimi fazlasıyla yorduğum bir işte çalışıyorum. Düşündüğüm bir çok şey var, hayal ettiğim gibi, hayallerimde ki gibi olmayan bir çok şeyle karşılaşıyorum, hayatımın bu döneminde. Ancak çoğunlukla hayallerimden bana geriye kalan tek şey genellikle kırıklar oluyor. Ancak şimdi bunu tamamiyle değiştirmeye başladığım bir dönemdeyim. Bir gecenin içindeydim ben, aydınlığı bilmek için güneşi doğurdum içimden. Zor oldu ama ortalık aydınlandığında ruhumda, aklımda daha aydınlık oldu artık. Şimdi her şeyi daha net görebiliyorum...

Çok büyük bir mücadelenin içine sokacağım kendimi ve biliyorum ben kazanacağım. Şimdi sadece zıehımı kuşanıyorum. Daha fazla yara almamak için... zor hayatımın ve kendinden umudumu kestiğim hayallerimin, gecesini aydınlatan ay ışımğısınız. "Söz veriyorum her şey geçecek..."

Ağır başlayan sabah temposunda, Selin her zaman olduğu gibi ilk önce yerini alıp, ısınma hareketlerine ve prova tekrarlarına başlamıştı. Vücudunu gerdikçe, üzerinde ki stres baskısınında azaldığını hissediyordu.

Hazırlandığı gösteri onun için her şey demek değildi, ama bir çok şey demekti. Başarılı bir öğrenci olarak anılması demekti, yüksek notlar demekti, itibar ve öğretmenlerinin referans mektuplarıyla istediği okula aynı zamanda kabul almak demekti. Onun için bir çok şeydi. Bu gösteri olmasa bile, Selin yine de başarılı bir öğrenci olup, akademi üyelerinden geçer not alıp istediği okula gidebilirdi. Ama bu okul Juilliard olmazdı. Sene de sadece beş - on kişi kadar öğrencinin yetenek sınavlarından geçtiği göz önüne alınınca Selin'in bu çalışma disiplini ve kendini yaptığı işe adaması anormal bir durum değildi. Selin için "eğer seçilmezsem yeniden hazırlanır, çalışırım" gibi bir düşünce söz konusu değildi. Eğer tek seferde seçilmezse, biliyordu ki yıkılacaktı ve bir daha asla bu kadar çok çabalamayacaktı. Tüm sivriliğiyle dokunmaya kalkan herkesi kanatan bu hırs, düzü sırtından çokta farkı kalmayan kör bir bıçağa dönüşecekti. O kadar istiyordu ki başarmayı, kötü bir son planlarına bile asla dahil değildi.

Her tarafını kuşatan dev aynalarda, büyük bir kaplan görüyordu. Kendisi o an için her ne kadar kedi olsa da. Derin bir nefes alıp, ince uzun bacaklarını öne ve arkaya doğru yavaşça açtıktan sonra, başı bacağının arkasına doğru değecek şekilde geriye doğru yaslanmış, elleriyle ayağını sıkıca kavramıştı. Birkaç dakika bu şekilde kaldıktan sonra, aynı hareketi tekrar ve tekrar yapmıştı.

Yorulduğunu hissettiğinde, dinlenme köşesine geçip, her zaman favorisi olan o pastahaneden aldığı açmayı ve kafein deposu olan sıcak ve sert kahvesini eline aldı. Sağlıklı beslenmediğini, hatta forumunu korumak için uyguladığı programa uymadığının o da farkındaydı. Ancak provalar ve sıkı performans dersleri için, erken kalkıp herkesten önce sınıfta olmak ve çalışmak adına uykusuz kaldığı için iştahı da olmuyordu. Fazla çalışmanın bedelini o da bu şekilde ödüyordu. En azından o böyle düşünüyordu.

Ama her şeyden önce, bugün kendinde anlam veremediği bir ağırlık fark etti. Sanki içinde daha fazla çalışmak istemeyen ve ara vermesi için onu huzursuz eden bir ruh vardı. Kendini ne kadar zorlarsa, o kadar yapmamak için bir bahane buluyor gibiydi. Böyle bir durumun içinde daha önce hiç kalmadığı için rahatsızlık hissetmişti. İlk önce yorulduğu için olduğunu düşündü. Belki de herkes haklıydı, kendine gereğinden fazla yükleniyordu. Gerçekten biraz ara vermesi ya da kendisini zorlamaması onun adına iyi olacaktı. Ama bir yandan da, ara verdiği herbir dakikanın bedelini büyük bir kayıpla ödemekten korkuyordu. Kısa bir süreyi, büyük bir kayıpla tamamlamaktan korkuyordu. Bir şey onu ruhsal olarak yapmak istediği şeyden alıkoyuyor gibiydi. Tek fark ettiği şey buydu. Bir sebep sürekli düşünmesine, düşündükçe kendini daha çok kabuğuna çekmesine sebep oluyordu. Sebeplerini düşündü Selin. Sonra fark etti ki, tek tek düşünemeceği kadar çok sebebi vardı. Ama en büyüğünü hâlâ yüreğine soramıyordu. Küçük hamur işinin kalan parçasını bile, ufak lokmalar halinde zar zor çiğneyerek yutmuştu. Elinde kalan sıcak bardağını da alıp, geniş çıkıntısı olan yüksek pencere kenarına tırmanmış ve sırtını pencerenin kirişine yaslamıştı. Gün ışığı, hayalet bir yansımayla onun vücuduna çarparak geniş salonda diğer duvarın uçuna kadar boylu boyunca uzanıyordu. Günün altın saatleriydi ve Selin en çok bu saatlerde huzur buluyordu. Ta ki o ana kadar öyle olduğunu zannederek. Şimdi umut ve ışık dolu gökyüzüne baktığı bir pencerenin kenarında ruhunun tüm sıkıntısı ve kasvetini gözlerinden gökyüzüne yansıtıyordu. Bacaklarını kendine toplayıp, kahve bardağını iki avucunun arasına alarak sessizce dışarıyı izledi. Pencere kenarına konup sonra tekrar uzaklaşan güvercinleri, arada çatıya konup gezinen martıları. Büyük pencereden dışarıya baktığında gördüğü küçük manzaranın içinde ne kadar geniş detaylar olduğunu düşündü. Sonra aklı tekrar içinde ki sıkıntıya odaklandı. Fiziksel olmayan bir mide bulantısı hissetti. Sanki sürekli aynı şeyi yedikten sonra gelen bir bıkkınlık gibi. İçinde rahat etmeyen şey her ne ise, ona da rahat vermiyordu. Onda ki tüm sistemi yavaş yavaş çökertiyordu. "Geçecek," dedi kendi kendine. Yanında ki birine teselli verir gibi ya da içinde o huzursuz noktanın başını okşayıp, onu uysallaştırmaya çalışır gibi. İçinde ki kız çocuğuna cesaret verir gibi. "Söz veriyorum geçecek."



ARGOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin