Fotoğraf: Çağlar
Bölümleri kısa tutuyorum diye yazamayan yazar olarak anılmak istemem aksine ARGO bir gün kitaplaştığında elinizde çok kalın bir kitap olarak tutacaksınız. Sadece şimdi sıkılmayın diye olayları biraz yüzeysel aktarıyorum. Harici betimle, olaylar ve diyaloglar bu yılmkitaplaşma kitaplaşma sürecine girdiğinde zaten fazlasıyla çoğalacak.
Sizden tek ricam hikâyemi beğendiğinizde lütfen çevrenizde Wattpad okuyanlarda varsa onlara da önerin ki, okunma sayımız ve okuyucu sayımızda çoğalsın ve bu süreci birlikte en iyisiyle yaşayalım. Her gün bir bölüm atma sözüm hâlâ aklımda ve unutmadım. Elimden geldiğince bu söze sadık kalmaya çalışacağım. Sizleri seviyorum kendinize iyi bakın. 🤍🦢🪽
Caffé del Corso'a gittiğimizde güzel havanın tadını çıkaran diğer insanlar göze çarpıyordu. Sevgilisi, arkadaşları hatta ailesiyle gelen insanlar vardı. Tüm bu kalabalığa rağmen, ortam da huzurlu bir sakinlik yer ediniyordu. Herkes kendi dünyasında ki sessizlikle gürültü çıkarıyordu. Burası sevdiğim bir italyan restorantı'ydı.
Kafenin giriş kısmında kalan, verandanın olduğu masalardan birine oturmaya karar vermiştik. Gri renkte ki yüksek duvarın üstünü tamamlayan cam bölme vardı.
Dört kişilik masalardan birine oturmuş, yorgunca kendimizi sandalyelerin üstüne bırakmıştık. Çağlar'ın arkadaşı yolun yarısına kadar bize eşlik edip, yanımızdan erken ayrılmıştı. Beste bıkkın bir tavırla etrafını izliyordu. İstediği bir şey hemen olmadığında, acıktığında ya da uykusunu tam olarak alamadığında huysuzlaşan bir yapısı vardı. Üstelik sabırsız bir karakterdi, bir şeyi istediğinde o an olsun istiyordu. Bu hali tavrı özel hayatında bile geçerliydi. Birinden hoşlandığında hemen tanışmak, onunla konuşmak sevgili olmak istiyordu. Eğer karşısında ki kişi iletişimi ağırdan alıyorsa, ona olan ilgisini de çok çabuk kaybediyordu. Fazlasıyla flörtözdü. İstediği herhangi bir kişiyi ne yapıp edip kendine çekerdi. Çok fazla flörtün elbette ki çok fazla ayrılığıda oluyordu, ancak ben onu aşk acısı çekerken ya da üzülürken bir kez olsun görmemiştim. Ya gideni umursamayacak kadar gamsız, ya da yaşadıklarını kaldıracak kadar olgundu belki de. Yine de onu seviyordum. Deli dolu kız görüntüsünün altında, bir o kadar da aklı başında olgun kadın vardı. Bana dost olarak iyi tavsiyeler verirdi her zaman. Ben ise onu her şeye rağmen severdim.Çağlar, hemen yanımda ki sandalyeye oturmuştu. Beste'ye göz ucuyla baktığımda, Çağlar'a bakıp gözlerini devirdiğini gördüm. İki arkadaşımın arasında kalıp ne yapacağımı bilemiyordum. En sonunda onları kendi hallerine bırakmıştım.
Çağlar masaya menü istediğinde, fazlasıyla şık ve temiz giyimli bir garson siyah deri kaplı dikdörtgen menüleri masamıza bırakmıştı. Menüyü açıp hepimiz kararsız bir halde listede ki yemeklere göz gezdiriyorduk.
"Çok acıktım," diye kendi kendine söyleniyordu Beste. "İyi bir şeyler yemek istiyorum, diyet düşünecek halim yok." Bir süre kararsızlıkla menüye bakındıktan sonra, en sonunda hepimiz ne yemek istediğimize karar vermiş gibi görünüyorduk.
Beste elini hafifçe havaya kaldırıp, orada bekleyen görevli garsonu yanına çağırmıştı.
"Ne arzu etmiştiniz hanımefendi?"
Beste elinde tuttuğu menüyle "ilk öncelikle önden bir Bruschetta alabiliriz," dedi sanki bizimde onaylamamızı isteyen bir bakış atmıştı ikimizinde onayladığını görmek ister gibi. "Kendim ise Deniz Mahsüllü Gnocchi ve Dört peynirli Tortellini salatası istiyorum."
Çağlar dikkatli bir şekilde menü'ye bakıp, garsonla fazla diyaloğa girmeden "Ricotta peynirli Ravioli ve Caprese salatası istiyorum," diyip menüyü garson'a uzattı. Garson bir yandan kolunun altında aldığı menüleri tutarken, diğer yandan siparişleri not tutuyordu.
Sıra bana geldiğinde garsonla göz göze gelmiştim. "Siz ne alırsınız efendim?"
"Ben Fettucini Alfredo ve Salata olarak da Panzenella istiyorum." İçeceği diğerlerine bırakmamıştım. Buz dolu bir kova da, beyaz şarap istediğimde diğerleri de bunu memnuniyetle karşılamışlardı.
Güneş tepeden sıcak bir şekilde vururken, biz büyük beyaz şemsiye altında kalan masamızın altında etrafı seyredip karşımızda ki boğaz manzarasının tadını çıkartıyorduk.
"Burayı neden bu kadar sevdiğini her defasında daha iyi anlıyorum." Gözlerim Beste'ye odaklandı, ama o karşısında ki manzarayı hayranlıkla izliyordu. Ben de bakışlarımı tekrar manzaraya doğru çevirmiştim
"O kadar güzel ve huzur verici ki...ertesi sabaha kadar burada kalabilirim.""Dolunay'ın çıktığı gecelerde burada olmak ayrı bir güzel," diye fısıldadım. "O zaman sadece bir kadeh ve kırmızı şarap bile alsan yeterli oluyor, gecenin güzelliğini keşfetmeye."
"Güzel bir Bordeux' da fena olmaz sanki?" Bestenin önerisinin altındaki, asıl teklifi hemen almıştım. Ben güldüğümde o da bana gülerek karşılık vermişti.
"Bunları sevgilimle yaşamayı hayal edip seninle yaşıyorum," dedim gülmeye devam ederken. "Bu ne demek biliyor musun?" Beste bir yandan gülerken diğer yandan başını iki yana sallayıp ne diyeceğimi merak ediyordu.
"İkimiz de yalnızlıktan birbirimize sardık, artık birimiz bekarlığa veda etmeli."
Beste gülümserken "Nedime olmak için çok gencim," diye itiraz etti. Ona gülerken gözlerim yanımda kalan Çağlar'a döndüm. Düşüncelere dalmış gibi bir hali vardı. Sanki gözleri masada bir noktaya takılmış, orada bizim fark edemediğimiz bir şeyi görmüş gibi ona odaklanmıştı.
Elimle koluna dokunup "Burada mısın?" dediğimde aniden gördüğü bir rüyadan uyanmış gibi silkinip bana baktı.
"Bu aralar dikkatim biraz dağınık," dedi gülüserken.
Beste tam bir şey diyecekken, önden sipariş edilen başlangış menümüz ve kovadaki soğuk şarabımız servis edilmeye başlamıştı bile. Ama benim gözlerim Beste'de, Beste'nin gözleri ise Çağlar'ın üstündeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARGO
Teen FictionKüçük ruhların, büyük hikâyesi. Selin tek hayali dünya üzerinde ki en iyi balerinlerden biri olmak ve juilliard'ı kazanmak olan genç bir konservatuar öğrencisidir. Dışarıdan bakıldığında oldukça, iyi ve rahat şartlara sahip olduğu bir hayatı yaşadığ...