BÖLÜM 47.

1.3K 62 7
                                    

YORUM BEKLİYORUM ASKLARİM VE LÜTFEN OY VERMEYİ UNUTMAYIN.İYİ OKUMALAR!

Benimle bu şekilde ilgilenmesi ne kadar hoşuma gitse bile, aklıma gelen ihtimaller kalbimi yiyip bitiriyordu.

Keşke şu hissettiklerimi birine anlata bilseydim. Keşke şu içimdeki olan garip kalp ağrısına bir çözüm bula bilseydim ama maalesef mümkün değilmiş gibi duruyordu.

Bir lafıyla kalbimi yerinden sökercesine  attıran adam bir lafıyla da aynı zamanda kalbimi avuçlarının arasına almış sıkıyordu. Kalbimin her bir odacığı avuçlarının arasında kırılarak dağılıp gidiyordu sanki!

Aşk böyle bir duygu muydu her zaman?  Doktorunla katilin aynı kişi mi oluyordu? Neden peki doktorum olup yaralarımı sarmak yerine katil olmayı seçiyordu ki? Aşk hani can acıtmıyordu? Benim canım şu an çok yanıyor ama..

Kapıyı anahtarımla açarak içeri girdim. Annemin uyuduğunu düşünüyordum, beni bu şekilde dağılmış bir vaziyette görmesini hiç istemiyordum. Kadına dert olmak istemiyordum sonuçta o'da gençliğinde çok acılara kucak açmıştı.
Kızlar annelerinin kaderini mi yaşardı?

Ayakkabılarımı çıkarıp yerine bıraktıktan sonra, usulca parmak uçlarımda odama doğru yürümeye başladım. Diğer adımı atacağım sırada,
" Evin yolunu nihayet bula bilmişsin kızım" sesiyle tüm çabam boşa gitmişti.

Tabii ki, uyumayıp beni bekliyordu! AH canım anam ahh!
"Sanada merhaba annem, buldum zor oldu ama nihayet buldum" dedim tekrar odama doğru bir adım atmak isterken hemen cevap verdi.
"Yüzünü gören cennetlik valla kızım, git üstünü değiştir  de bir şeyler yiyelim. Kuru fasulye pilav yaptım. Sen seversin hadi bekliyorum!"  Kraliçe emri çoktan verdi bile...

"Anneciğim, ben yemek istemiyorum ya sen yalnız yesen olur mu?" Dedim mahcup bir şekilde. Midem o kadar bulanıyordu ki resmen ayakta zor duruyordum.
"Neden miş o? Dışarı da falan mı yedin de geldin yoksa?! Ah kızım, sana demiyor muyum eve gelirken dışarıda yeme pis pis şeyleri diye!  Beni dinleyen mi var?!"
Anne, kızımız biraz üzgün üstüne gitmeyin ya :(

" Yok annem yemedim vallahi, vaktim mi vardı hem? Anca çıka bildim işten. Biraz yorgunum da uyumak istiyorum" kafam patlayacaktı neredeyse.

"Annem sen bu pilava hayır demezdin? Noldu bir yerin falan mı ağrıyor yoksa? Ne bu haller sende? Bir şey olmuş belli"
Anne lütfen dur ağlarım şimdi...
Ah anne ah nereden başlayalım ki şimdi anlatmaya?!

"Yok anneciğim merak etme çok iyiyim. İştahım yok yorgunum sadece." Dedim ama sesimin titremesine engel olamamıştım.
"Sence ben buna inandım mı kuzum? Bir şey var sende, gözlerinden belli. O zaman kahve yapayım sende üstünü değiştir konuşalım anne kız? Hıı?" Dedi tatlı bir edayla. Canım annem, keşke sana her şeyi anlata bilseydim...

Kafamı sallayarak odama girdim. Yatağıma yüzüstü kendimi bırakıp, kendiliğinden akan yaşlara izin verdim. Kalbim paramparça olmuştu ve ben bu hissi asla tarif edemiyordum...

Uzanarak, üstümdeki kıyafetlerden kurtulup, pijamalarımı üzerime geçirdim.
Yeni ağladığımdan yüzüm, akan rimelim yüzünden simsiyah olmuştu.
Banyoya girip, makyajımı yüzümden temizledim. Kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum.
Tobarlan Ezgiciğim, bırakma gendini!

Şu an biraz bile olsa, Emir beyi kafamdan atmaya çalışıyordum. Annem de hissetmişti zaten bir şey olduğunu. Sıra ona nasıl anlatacağımdı...

Ayaklarımın ucunda yavaş-yavaş mutfağa doğru yürüdüm. Beynim o kadar uyuşmuş gibiydi ki, nasıl konuşacağımı bile bilmiyordum...

"Oyyy annesinin kınalı kuzusu, otur da kahveni iç! Bak, bu sefer en köpüklü olanı verdim sana! Hadi yine iyisin!" Dedi önüme kahve dolu bardağı bırakıp. Beni güldürmek istediğini biliyordum, ama hiç mimik oynatmaya bile halim kalmamıştı.

OFİSTEKİ BUZ ADAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin