26. BÖLÜM: KALP ATIŞI

15 6 0
                                    

♪ Koyu – "Ezberbozan"

Aradan geçen beş günün ardından  yeniden Bursa'daydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Aradan geçen beş günün ardından  yeniden Bursa'daydım. Geçen sefer olduğu gibi yine ne hissettiğimi, ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Önceki belirsizlik yüzündendi, şimdikiyse karmaşadan kaynaklanıyordu. Korku, üzüntü, heyecan, merak, endişe... Belli aralıklarla bir tanesi boy gösteriyor, ardından ya bir başkasına yeniliyor ya da yolu kaybedip yok oluyordu. Kendimi yalnızca pişman olmayacağım konusunda ikna etmeye çalışıyordum, ne ile karşılaşacağımı bilmemekle beraber ne ile karşılaşırsam karşılaşayım, öncesinden de sonrasından da pişmanlık duymak istemiyordum.

Otobüsten inip üniversitenin tabelasıyla göz göze gelince nereye geldiğimi ve ne yaptığımı bir kez daha fark ettim.

"Başka şehirde yaşayan bir sevgilin olduğuna, sevgilinin üniversite öğrencisi olduğuna, okulca sevgilinin üniversitesini gezmeye geldiğimize, bize üniversiteyi muhtemel gezdirecek kişinin sevgilin olacağına, senin sevgiline sürpriz yapacak olmana, en başa geri dönüyorum," derken irileşmiş gözlerle bana baktı. Tek nefeste konuştuğundan yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Bir sevgilin olduğuna inanamıyorum!"

"Bir cümlede bu kadar çok kez üniversite ve sevgili diyemezsin Kayra."

"Dedim bile." Ümitsizce omuz silkti. "Çünkü ikisi de hayalim."

"En son erkeklerden nefret ediyordun diye hatırlıyorum."

"Erkek ile sevgili apayrı kavramlar. Yılın tespitine hazır mısın, kızlar erkeklerden genel olarak haz etmezken sevgililik düşüncesiyle kıpır kıpır oluyorlar."

"Ne o, yoksa yönelimin farklı da benden mi gizliyorsun?"

Yanaklarını şişirip göz devirdi, sözlerinden etkilenmediğim ve onu desteklemediğim için sinir olmuştu. Ardından bakışlarını hızlıca etrafta gezdirdi. Hava, ekim ayının ilk günlerinde olmamıza rağmen sıcak ve güneşliydi, öğrenciler öbekler halinde çimlere çökmüştü. "Ben mi çok köylüyüm yoksa bu ortamı gören herkesin poğaça-kek-börek üçlüsü ile üniversite bahçesinde piknik yapası geliyor mudur?"

"Hayır, sen fazla liselisin. Bizim bahçe dediğimiz yer, hapishane çatısı altında bulunsaydı adı avlu olurdu."

"Ah, nasıl rahatladım bilemezsin," dedi abartılı bir sesle. Kıkırdadım.

Okul mevcudu fazla olduğu için her sınıftan on kişi olmak üzere oluşturulan kontenjan 50 kişi ile sınırlıydı. Listedeki diğer üniversiteler için de aynı durum geçerliydi ve herkesin en az bir üniversite görmesi amaçlanıyordu. Çoğu kişi, Uludağ Üniversitesinin listede birinci sırada olmasını eleştirmişti. Çünkü ondan evvel gidilecek daha köklü ve İstanbul'da olan üniversiteler vardı. Bu yüzden bu elli kişi çoğunlukla amaçları dersten kaytarmak olanlardan, ya hiçbir üniversite gezemezsem diye korkanlardan, benimle gelmezse ona işkence edeceğimi anlayan bir Kayra'dan ve tüm bunlara sebep olacak kadar kafayı kırmış bir adet benden oluşuyordu. Ve organizasyonu üstlenen Yiğit, sahiden isteğimi geri çevirmemişti. Geri kalanlar haklarını saklı tutma taraftarıydı.

BİR BALMIŞ BİR YOKMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin