29. BÖLÜM: İLAÇ YERİNE

25 6 0
                                    

♪ Gökcan Sanlıman – "Acıyorum"

Anneme dershanede kalıp biraz daha çalışacağımı söylemiş, her ihtimale karşı Sude'ye canlı konum atmıştım ve kırk dakikanın sonunda metro çıkışındaydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Anneme dershanede kalıp biraz daha çalışacağımı söylemiş, her ihtimale karşı Sude'ye canlı konum atmıştım ve kırk dakikanın sonunda metro çıkışındaydım. Çantamın saplarını sıkı sıkı kavrayıp sertçe yutkundum. Bunu birkaç keredir tekrarlıyordum, yolun nasıl geçtiğini hiç anlamamıştım.

Teoman'ı köşede ellerini ceplerine atmış, durduğu yerde gergince sallanırken buldum. Önyargıların yanıltmacası bana göz kırptı o an, görünüşlerinin aksine Teoman Taha'dan neredeyse bin kat daha fazla sorumluluk sahibi biriydi.

Göz göze gelince ellerini ceplerinden çıkartıp doğruldu ve bana doğru birkaç adım attı. Yüzünde tedirgin bir gülümseme belirdi, fena yorgun görünüyordu. Beni şöyle bir süzdüğünde, "Kütüphaneden mi," diye sordu, onun da benim için aynı şeyleri düşündüğünü anlamak zor değildi.

"Dershaneden," dedim. Sabahtan beri dışarıdaydım, doğru düzgün bir şeyler yememiştim. Boğazım acıyordu, arada burnum akıyordu ve başım ağrıdan çatlamak üzereydi. Atkuyruğunun bozulup düştüğünü, metronun camında kendimi görünce fark etmiştim. "Ne zamandır hastanedesiniz?"

Bir gözünü kısıp, "Dün sabahtan geldik," dedi. Başını öne eğdi, buraya gelmiş olmamdan cidden rahatsız görünüyordu. Yine ve yeniden, pişman olmamayı diledim.

"Ne için geldiniz? Bayıldı mı yine?"

"Kendisini öldürecek her yolu denedi," diye başladı öfkeyle. "En sonunda yataktan kalkamayacak kadar bitkin düşünce apar topar hastaneye geldik işte. Aklınca onu öldürecek bir ton şey olduğunu ve sana gerek kalmadan kendisini öldürebileceğinin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyor beyinsiz. Bir insan beynini nasıl sadece istediği zaman, part time işçi gibi çalıştırır, inanılır gibi değil!"

Onları kendisiyle tehdit ediyordu demek. Taha değil azarlanmaya, evire çevire dövülmeye layıktı asıl. Annesinin ne halde olduğunu tahmin edemiyordum, onu seven bu kadar insanı böyle bir duruma düşürmeye hakkı yoktu. Tam anlamıyla şımarık bir çocuktu ve ben, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan tiplerden nefret ederdim. Beni ne olarak görüyordu pardon, elde etmek istediği bir oyuncak mı? "Bu kadar kısa sürede ne yapıp bu hale geldi?"

Dolambaç gibi koridorları takip etmeyi bırakmıştım, Teoman'a ayak uyduruyordum. "Her gün paket paket sigara. Birini söndürüp diğerini yakıyorken yetişebilmek olanaksızdı. Bu arada, yüzünde birkaç çizik ve morluk var ama korkma, kavgaya karışmadı. Herkesi atlatıp bara içmeye gitmiş it. Döve döve çıkardım onu oradan. Neyse ki sonradan pişman olmadım, nasıl rahatladım sana anlatamam. Bir haftada dokuz çocukla ortada bırakılmış dul kadınlar kadar yoruldum, bezdim yemin ediyorum peşinde koşturmaktan!"

İçini dökmeye ihtiyacı olduğunu en derinden hissetmiştim, güldüm ağlanacak haline. Kafasını bana doğru çevirdiğinde, "Sen de dayak yemişsin," dedim. Hiç dikkatle bakmamıştım yüzüne, şimdi ciddi ciddi gülüyor muyum diye beni kontrol etmek için döndüğünde fark etmiştim. Elmacık kemiğinin üzerinde hafif bir kızarık kalmış, dudağının kenarı kabuk bağlamıştı.

BİR BALMIŞ BİR YOKMUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin