♪ Onur Can Özcan – "Bende Değilim Ben"
"Ay, şunlara da bak, sanki birbirlerine laf atmak için an kollayan kendileri değilmiş gibi! Az kaldı, birbirinizi özleyeceğinize inanmak üzereyim. Her gün görüntülü konuştuğunuz yetmiyor mu?"Sude ile koalaları kıskandıracak türden sıkıca sarılmışken teyzemin söylenmeleriyle gülüp kendimi geri çektim. "Niye öyle diyorsun teyze, ben çok seviyorum Sude'yi."
"Evet anne, ben de Duygu'yu sandığından çok seviyorum."
"Hemen de birlik olurlar zaten!"
Tek kaşımı kaldırıp kinayeyle, "Giderayak beni kovuyor musun yani anlayamadım," diye sordum teyzeme.
Gülerek beni yanına çağırdı, üzerinden iki saniye geçmeden kollarının arasındaydım. "Yine gel tamam mı, güzel kızım benim."
"Sıra bu sefer sizde."
"O annene söyle, küçükken de böyle oyunbozandı." Kıkırdadım ve başımı salladım. Bu yaz daha kısa görüşmüştük çünkü ikimizin de dershanesi vardı, teyzemin onlarca ısrarına rağmen konserve domates yapacağım diye annem bir haftalığına gelmenin değmeyeceğini söylemişti. Teyzem ise tribini sürdürüyordu.
Sude ile son birkaç senedir salya sümük ağlamadan, başkası tarafından zorla geri çekilmeden hür irademizle ayrılabiliyorduk. Yoksa küçükken birbirimizin valizinin içine girme planları yapardık ya da biri, diğerini dolabın içine sokup saklar, içerideki nefessiz kalıp çığlık atana kadar istikrarımız sürerdi. Feci kaoslu ve gözyaşı dolu günlerdi. Kapının önündeki valizimin sapını kavradım, ölmeden bugünlere gelebilmemiz büyük beceriydi sahiden. "Ben gidiyorum!"
"Hadi, dikkat et yavrum. Otobüse binince, inince haber etmeyi unutma."
"Duyguşum, görüşürüz!"
İkisine de el sallayıp asansöre bindim ve beni otogara götürmek için bekleyen eniştemin taksisine bindim. Ev, otogara yirmi dakika uzaklıktaydı. Eniştemle de kısaca vedalaşmış ve sadece onları değil, aynı zamanda yaz tatilini de geride bırakmıştım böylelikle. Buraya her gelişimde stressiz ve başıboş olduğumdan Bursa benim için nefes alabildiğim o şehirdi. İstanbul ise tam tersi, sorumluluklar diyarıydı. Sıkı bir maraton beni bekliyordu, sınava hazırlanma düşüncesi şimdiden canımı sıkmaya başlamıştı bile. Bir de o sürecin içerisinde yaşayacaklarımın gözümü korkutmadığını söyleyemezdim. Elden ne gelirdi, 17 ve 18 yaşlarında hayatı çürüyormuş gibi hisseden tek kişi ben değildim sonuçta. Kaderimizi yaşamaktan başka çaremiz yoktu, tek motivasyonum yalnız olmadığımı bilmekti.
Saçlarını iki kuyruk yapmış, pembe tişörtü ve taytı ile oldukça sevimli görünen küçük bir kız çocuğu dikkatimi çekti, etrafına bakına bakına yürüyordu. Sağına bakarken solunda duran bekleme koltuğunu fark etmediğinden tökezlemişti. Refleksle kolum ona doğru uzandı ancak aramızda belli bir mesafe vardı, uyarımı duymamıştı. Bir iki adım geri çekilip kolunu ovuşturmaya başladı, kaşlarını çatarak çarptığı koltuğa bakmaktan çekinmiyordu. Çoktan yanına gidip boylarımızı eşitlemek için dizlerimin üzerine çökmüştüm. "Fıstık, iyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BALMIŞ BİR YOKMUŞ
Fiction généraleDuygu, neredeyse hiçbir şarkısını bilmediği Duman grubunun konserine kuzeninin ısrarlarıyla gitmek zorunda kalır. O geceden tek beklentisi yağmura yakalanmamakken en beklenmedik olanı, sırf onunla konuşabilmek için açılmış sahte bir hesabın gönderdi...