I don't want to be afraid

199 33 9
                                    

Saraya geri dönemeyeceği için köylülerden birisinin evine misafir olarak gitmiş, kendisine verilen odaya bakıyordu dalgınca. Dizlerini kendisine çekmiş, mührünün yanındaki halen parlayan harflere bakıyordu.

Köy halkı onu bir omega olmasına rağmen sevecenlikle karşılamış, ona bir oda vermişlerdi fakat uyuyamıyordu. Eliyle boynunu kapatıp başını yastığa koydu, karşısındaki aynaya bakmamaya çalıştı.

"Evet minho, şuan yalnız Kralım. Ağlıyordu en son dışarı çıkmak istediği için"

"Dışarı çıkmayacağını anlaması için daha ne yapmamız gerekiyor? Tanrıçaların yaptığı büyüden sonra öldüremiyorum da. Krallıkta toplasan 50 omega kalmamıştır ve hepsinin alfası var."

Başındaki tacını düzeltip minhonun odasına ilerlemeye başlamış, 5 yaşındaki oğlunun odasına gelmişti.

"Minho? Canın mı sıkıldı? Perileri çağırabileceğini biliyorsun. Senin bu ağlayışlarını hiç çekecek halim yok. Canın ne istiyorsa perilere söyle her şeyi getirirler odana"

Odaya bile girmeden mesafeli durarak konuşuyordu.

"Sen?"

Tam gidecekken minhonun sesini duymuş, oğluna dönmüştü. "Ben seninle asla oynamayacağım anla artık minho. Senin bu odadan çıkman da yasak. Benimle oyun oynaman da"

Odadan çıktığında odaya periler doluşmuş, 5 yaşındaki prensi mutlu etmeye çalışmışlardı. Fakat minho huysuzlanınca perilerin yanından kaçmıştı.

Saraydan dışarıya koşarken muhafızların onu kovalamasını oyun sanıp kıkırdıyor, çıplak ayaklarına batan taşları bile umursamıyordu.

Sonunda onlardan kurtulduğunda ormanda olduğunu farketmiş, beyaz tişörtü ve şortuyla üşümeye başlamıştı. Ormanda yürürken kaybolduğunu farketmesine rağmen gülümsüyor, en azından dışarıyı gördüğü için içi mutluluktan kıpır kıpır oluyordu.

Ormanın sonuna gelmişti. Çalılıkları iki eliyle ayırıp gözünü kamaştıran ışığa baktığında dudakları aralanmış, kendi krallıklarından başka bir saray görmüştü ilk defa.

Sarayın tam üstünde parıl parıl parlayan güneş minhonun gördüğü en etkileyici şeylerden biri olmuştu.

Ama sarayın siyah olması onu korkutmuştu.

Az ilerisinde ellerinden ateş çıkaran bir çocuk gördüğünde gözlerine inanamamış minik adımlarla çocuğun yanına gitmişti.

"Selam" demişti çekingence. Uzayan saçlarını kulağının arkasına almıştı. "Selam?"

"Elinle ateş yaratman çok garip geldi de...büyücü falan mısın?"
"Hayır" çocuğun verdiği kesin cevap minhonun iyice çekinmesine neden olmuştu.

"Ben Ateş Lordu Bang Christopher Chan. Senin gelecekteki alfanım"

"Ne?" Uykusundan bir hışımla uyanmış, rüyanın saçmalığına gülüyordu kendi kendine.

Son cümle hariç yaşadıkları doğruydu elbet, ama son cümle o kadar komiğine gitmişti ki, dışarıdan onu gören biri deli olduğunu sanardı.

Olayın devamında muhafızlar onu yakalayıp götürmüş, babası tarafından odasına kilitlenmişti fakat şuan bunu aklına getirmek istemiyordu.

House of memories |minchan,banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin