That's all that really matters

88 10 24
                                    

"Şimdi söyleyin bakalım..."

Elindeki kılıcı sallaya sallaya ilerliyordu, tüm hizmetkarlar mutfakta sıraya dizilmişlerdi. Chan ve diğerleri içeride tatlıları yerken izin almıştı. Şimdi ise elindeki kılıçla herkesi sorguya çekiyordu. "Kim çorbanın içine bebeğe zararlı olacağını bile bile bira koydu?"

Kimseden ses çıkmaması omegasını delirtiyordu, alkol türleri onu düşük yapacak kadar kötüleştirebilirdi.

"Söylesenize!" Dedi yüksek sesle, ardından en köşede olan uzun boylu bir hizmetkârın önüne geldi. İç güdüsüyle hareket ediyordu. Kılıcı uzun olanın boynuna yasladığında diğerlerine döndü. "Normalde hepinizle ne kadar samimi olduğumu biliyorsunuz, aile gibiyiz ama kimin yaptığını söylemezseniz her şey daha kötü olacak"

Sonunda kılıcını dayadığı hizmetkâr gülümsemişti. "Kralım" demişti kibarca. Fısıldıyordu. "Emin olun size bağlı olan kimse bunu yapmaya cesaret gösteremez ancak boğazına kılıç dayatıldığında da korkmazlar" boynunu hafifçe açtığında yıldız simgesini göstermiş, bağlılık yeminini açığa çıkarmıştı.

Kılıcını çekti geriye, halen elindeki kılıca bakarken az önceki hizmetkâra içeridekilere şarap ikram etmesini söylemişti. Yavaşça etraflarında gezinirken boyunlarına bakıyordu yıldız simgelerini görmek için. Sona doğru yaklaştığında göremedi bir tanesinde. Ten rengi esmerdi, eski Güneş Krallığından olfuğu belliydi. "Seni tanımıyorum" dedi başını kaldırmasını emrederek. Omegası öldür onu diyordu, hissetmişti. "Sen yaptın değil mi?" Diye sordu.

Başını kaldırdı esmer hizmetkar. "Hayır" dedi yalan söyleyerek. "Ben de size bağlıyım Lord Minho, size ve bebeğinize asla bir şey yapmam"

"O zaman bağlılık sembolün nerede?" Diye sorduğunda şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı hizmetkar kılığındaki asker. "Yalancı köstebek" dedi gülümseyerek. Acımadan bir anda boğazını kestiğinde vicdanı sızlamamıştı bile. Bahçeye açılan kapıdaki askerlere seslendi, yere kirli kan bulaştı. "Temizlersiniz" diye mırıldandığında sesi buz gibiydi.

Hizmetkarlardan ikisi hemen yeri silmeye başladı. Bu sırada Minho gülümseyerek üzüm suyu olup olmadığını sormuştu. Az önce birini öldürmemiş gibi tatlı davranıyordu ve hizmetkarlar buna ayak uyduramamıştı. "Majesteleri siz masaya geçin ben getireceğim"

Bir anda geriye gelen kadeh ile dönen hizmetkara bakmış, "Kimin kadehi bu?" Diye sormuştu.

"Güneş Kralının majesteleri"

Sırıtış oluştu yüzünde, beklemesini söyleyerek bir kaç dolabı açtı. Sonunda bulduğu toz ile gülümserken şarabı dolduran hizmetkarın yanına gitmiş ve tozun birazını dökmüştü. "Haddime değil tabii ki ama bu nedir majesteleri?"

"Benimle oynadığı oyunu ona oynayacağım, şimdi içeriye gideceğim sen benim üzüm suyumla bu şarabı aynı anda getireceksin tamam mı?"

Başını salladığında içeriye geçip sandalyesine oturdu, Chan'ın kasılan çenesinden konuşmanın gergin bir hal aldığının farkındaydı. Elini tutup hafifçe okşadığında gözleri hamile eşine dönmüştü bu bakışlarının bi nebze olsun yumuşamasını sağlamıştı.

İçeriye giren hizmetkar önüne kadehi bırakınca anında Chan eline almış, Minho kıkırdayarak "Merak etme" demişti. "Üzüm suyu sadece"

Gülümsedi Chan, şaraptan dolayı hafifçe kafası uçmuş gibiydi. Ay Kralının sinirli yüzünden dolayı mutluydu, "Misafirliğin kısası makbuldür" dedi Chan. "Yatıya kalmayı mı planlıyorsunuz?"

Ayağa kalktı Ay Kralı, "Daha çok görüşeceğiz" dedi sinirle. Salonu terk eden ilk o olurken Güneş Kralı da oğluna ters ters bakmış, o da ardından gitmişti. Elinin karnına olması onu gülümsetirken midesini bozulduğunu anlamıştı.

House of memories |minchan,banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin