I was a fool

86 12 21
                                    

4 ay sonra

Ölüm oranlarını öğrendiğinden  beri Chan her ne kadar Minho'dan ayrı kalmak istemese de ordu komutanıyla şüphelendiği köylere gidiyordu. Minho ise her ne kadar bu duruma üzülse de ses etmiyordu. Sonuçta bu bir hanedanlık işiydi, sırf alfasını istediği için işlerinden alıkoyamazdı.

Eliyle karnına destek olurken uykulu bir şekilde yemek salonuna gidiyordu. Beyaz ve bir kaç beden büyük olan geceliği ile şiş gözleriyle koridorda yürümeye devam etmişti.

Chan iki gündür yoktu ve salonda kendi başına yemek yemek istemiyordu.

Omzuna konan Ember ile gülümsedi, "Günaydın" dedi bitkin sesle. Saatin öğle vaktine yaklaştığını biliyordu ancak uykusu gittikçe ağırlaşmıştı. "Günaydın Lordum!" Dedi Ember neşeli bi sesle. Bir taraftan da dağılmış saçlarını düzeltiyordu. Salona giriş yaptı, bu sırada kendi sandalyesinde oturan Kelvin "Oooo gelmeseydiniz zahmet ettiniz Lord Hazretleri" demişti.

Kıkırdadı Minho, sandalyesindeki periyi 'nazikçe' eline aldı. Kelvin ona şaşırırken kendisine gülümseyen hamile omegaya bir an olsun inanamamıştı. "Çok şirinsin Kelvin" dedi.

Kelvin Ember'e döndü. "İyi olduğuna emin miyiz bana kibar davranıyor da" demişti dramatik bir sesle.

Kıkırdadı Minho, onu yan tarafa koyarken kendisi de yerine oturdu. Perilerle kahvaltı yapmayı adet edinmişti kendine. Onlar sessizce kahvaltıyı yaparken Minho'nun bir eli hemen karnının altı yani kasığının üstündeydi. Bacak aralarında ve kasığında  'Hamile krampı' olarak adlandırılan sızılar vardı.

Kurumuş dudaklarını birbirine bastırdı, ona içmek istediği bir şey olup olmadığını soran hizmetkara döndü. "Reyhan otu şerbeti varsa olur" dedi.

Yerinde kıpırdana kıpırdana bitirdi kahvaltısını, ayağa kalktı. Flörtleşen perilere gülümseyip salondan çıktı. "Bitanem" diye seslendi bebeğine doğru. "Lütfen baban yanımızda yok diye intikamını benden alma canımı yakıyorsun"

Gülümseyen yüzü soldu acıyla yüzünü buruşturdu. Bedenleme yapmamaya çalışıyordu çünkü başı fena halde dönüyordu, ara sıra gözleri karardığı için bir yerlere tutunmaya çalışıyordu. Şimdi de böyle bi andı, duvara tutunmuş şekilde kendine gelmeye çalışıyordu.

Bahçeye çıkan bahçeye ilerlemeye çalıştı. Sonunda kapının önündeki askerlerden birinin omzuna dokunmuştu. "Lordum?" Diye sordu diğer asker de hareketlenmişti. Titreyen parmakları askerin kolunu sıkmıştı. "Doktoru çağırın"

Bayılacak gibi hissetmesine rağmen bayılmamıştı ancak bilinci yarı açık sayılırdı. Askere yaslanarak odasına çıkıyordu. Kendini yatağa bıraktı. Asker onu doktorun geleceğini söyleyerek odadan çıktığında eli şiş karnında ve gözleri kapalıydı.

Odanın kapısı çalındığında halsizce "Gir" demişti. "Lordum" Doktor yaklaştığında hafifçe doğruldu, gözlerini zar zor açtı. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sordu hafifçe karnına dokunurken. Gelen inleme ile yay gibi gerilen vücuda baktı. "Henüz bastırmamıştım bile, kasığınızın üstünün gerildiğini hissediyor musunuz?"

Başıyla onayladı, bu sırada nabzını kontrol ediyordu doktor. "Tansiyon düşüklüğü büyük ihtimal" tuttuğu bileğini bıraktı. "İki Lordun güçlerinden dolayı bebeğiniz daha güçlü. Bebek daha fazla kana ihtiyaç duyduğundan vücudunuz güçsüz düşüyor. Ayrıca erkek omegalarda hamilelik yaklaşık 8. Ayda biter, yani demek oluyor ki dört hafta kalmış sadece doğuma"

"Son bir kaç haftadır bitkin hissediyordum zaten" diye mırıldandı. "Babasının feromonlarını biraz hissetse iyi gelir mi ki?"

"Kral kaç gündür yok ki majesteleri?"

House of memories |minchan,banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin