Promise a place

86 10 0
                                    

"Bebeğim," diyerek burukça gülümsedi. Geçen iki günde güçlerini toparlamıştı, her ne kadar Chan'a yardıma gitmek istese de güçleriyle ilgili yaşadığı sıkıntılar yüzünden gidememişti yanına.

"Babana yardıma gideceğiz, her şey düzelecek ve sen bana sıkıntı çıkartmayacaksın anlaştık mı?"

Ağacın aşağıya en yakın olan dalından bir elma aldı, su elementiyle temizleyip bir ısırık aldı yavaşça. Canı bir şeyler isteyip duruyordu normalde az yiyen Minho günde en az dört öğün bir şeyler yer olmuştu. "Lordum!" Kulağına dolan sesle arkasına döndü, görevli kısa bacaklarıyla ona koşuyordu. "Efendim?" Diye sordu gülerek.

"Size pelerin buldum" katladığı pelerini açmamıştı çünkü açarsa kısa boyundan dolayı yere sürterdi, istememişti. "Daha iyi saklanabilirsiniz, lacivert renkte hem de."

Minho aldı pelerini, açtığında hoşuna gitmişti. Tam kalbinin üzerine bir bulut işlenmişti, böylece pasif kalan gücü de kendini belli etmiş olmuştu. "Bunu bulmadın değil mi? Biri tarafından özel olarak hazırlanmış sanki"

"Yaa" dedi görevli. "Periler yardım etmiş olabilir biraz ama yemin ettiler biri gelip seni sorarsa buraya uğramadığını söylemek için."

Minho bu duruma kıkırdamış, teşekkür ederek pelerini takmıştı. Saçlarını gizlemişti. Morgan'ın üstüne oturduğunda at yavaş adımlarla ormandan çıkmıştı önce, ardından hızlıca koşmaya başlamıştı. Bu sırada Minho sırtında güçlerinin seviyesini ölçüyordu.

Güneşe doğru koşuyorlardı, toprak kuraklaşmıştı. Morgan'ın sudan oluşan bedeni toprağı hafifçe ıslatıyordu ancak hemen kuruyordu toprak. Kıyamet vaktinin geldiğini düşündü Minho. Yeryüzü ölüyordu.

"Gökyüzü," diye fısıldadı. "Yeryüzüne yardım et nolur" Yeryüzünün ölmesi, eski Güneş Halkının güçsüz düşmesine neden olurdu. Ve buna Chan da giriyordu her ne kadar Lord olsa da.

Sol eli karnındayken Yıldız Krallığına yakınlaştırdıkları için kalkan yarattı etrafında. Alevler yükseliyordu, halk oradan oraya koşuşturuyordu. Sonunda Morgan'ı saklayarak sarayın içine sızmış, karnındaki sancıyı umursamamaya çalışmıştı. Alfasını hissediyordu, kurdu deliye dönmüştü.

Ana salonun kapısını açtı, içeriye girdiğinde gördüğü şey ile dejavu yaşamıştı.

Chan dizlerinin üzerine çökmüştü, ellerinin titrediğini görebiliyordu. Ellerinin arasındaki taşlar ile kendini korumaya çalışıyordu güçsüzce. "Söyle!" Diyordu Ay Kralı. "Minho nerede söyle!"

Cevap vermedi Chan, hissediyordu omegasını yakınlarında. Dişlerini sıkıyordu bundan dolayı. Omegası ile konuşmaya çalışıyordu. Niye geldin? Seni korumak için elimden geleni yapıyorum niye kendini tehlikeye atıyorsun?!

Minho zihninde yankılanan cümleler ile duraksadı, ardından kaşlarını çattı. Niye mi? Ne halde olduğunu görmüyor musun bitanem? Güçlerin tükeniyor bana ihtiyacın var.

Alfasının sakinleştiğini hissetti, kabullendiğini gösteriyordu bu. Yavaşça ilerledi. "Minho nerede dedim! O çocuk benim sarayımda doğacak"

Hahladı Chan. Başını kaldırdığında bir sırıtış oluştu yüzünde. "Benim ölü bedenimden bile eşim hakkında bilgi alamazsın Kral bozuntusu. İstediğini alamayacaksın benden" omegasının nefesini ensesinde hissettiğinde yutkundu, fakat belli etmedi karşısında onu diz çöktüren Krala.

Taşları bana ver, halledeceğim diyordu omegası. Yavaşça elindeki taşları arkaya doğru uzattığında eşinin parmaklarını avuç içinde hissetmiş, parmak uçları uyuşmuştu. Taşlar elinden gittiğinde tüm güçleri yok olmuştu. Kral bir hamle yapana kadar kısacık bir zamanları vardı.

House of memories |minchan,banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin