Bölüm 30. İki Göz ve Bir Damla
İçinize yer etmiş kötülükleriniz var sizin
Karamsar karanlık odalarınız
İçinizden biri ölmüş
Varın hâlâ yok sayın
Adile Göçmez
ALİ ATA ASLANBOĞA
İçimdeki huzursuzluk bir türlü rahat vermezken bir de Fatih iti yüzünden türlü türlü yollardan gidip geliyordum eve. Yine de Piraye'm için her şeye değerdi. Onun mutluluğu, yıllardır alamadığı huzuru olmak için ant içmiştim.
İşten eve geldiğimde beni beklediği için gözlerinde gördüğüm parıltı bana yeter de artardı. Midye için incisi ne anlam ifade ediyorsa, Piraye'm de benim için o anlam ifade ediyordu. Benim eşsiz güzellikte ve paha biçilemez değeri olan sevdamdı o. Göğüs kafesimin tam ortasında sakladığım, sevgimle daha da güzelleştirip parlattığım sevdam.
Eve girdiğimde burnuma çalan kuru patlıcan dolmasını mideme bayram ettirse de bir lokma bile yiyemeden çıkmam gerekmişti. Kaşla göz arasında evden neden çıktı nasıl geldi anlamadım. Belki de erik bahaneydi, geçtiği sınırın farkına varıp ürkmüştü narin kalbi, benim de ciğerimi söker gibi.
Onu alıp bir eve hapsetmiş gibi düşünmek siktir boktan biriymişim gibi hissettiriyordu. Bir an bile bir özgürlük istememişti, bunu dile getirmemişti ama çıktığı yolda adımlarını geri takip ettirecek düşüncelerle savaşmıştı işte.
Onu buradan alıp götürmek zihnimin en ücra köşelerinde cirit atıyordu. Lakin onu önce yuvasından sonra da bir anda arkadaşından alıp koparamazdım. O kıza çok düşkündü, birbirlerine yoldaş olmuşlardı bunca yıl ve ben yüreğime böylesine iyi gelen bir şeyi ondan öylece koparamazdım.
Polistim ve mesleğim gereği her an her yere tayinim çıkabilirdi. Böyle bir sebepten gidebilirdik evet ama Fatih pezevenginin hayatımıza musallat olması yüzünden gitmek ağırına giderdi. Onun yüzünden baba ocağından bu şekilde ayrılmışken, yine onun yüzünden canı gibi sevdiği arkadaşından, gözünü açıp büyüdüğü şehirden ayrılmak kolay olmazdı.
İçime dolan sıkıntı yüzünden omzumun üzerinden dönüp baktım. İlerlediğim için, içinde yüreğimin olduğu yuvam gözükmüyordu. Nasıl da yüzü düşmüştü gidiyorum diye. Ya asker olsaydım ve sürekli ayrılmak zorunda kalsaydık ne olacaktı? Vatanım için tüm görevleri layığıyla yerine getirirdim elbette lakin onu da ardımda bıraktığım için yüreğim buruk olurdu. Hele de bambaşka bir ilde ve bir başına...
Bir kere daha seçtiğim mesleğe şükrederek devam ettim. İçimdeki sıkıntı onu düşününce geçer sandım ama geçmedi.
"Ulan Ali Ata dedikleri gibi hanımcısın sen," diyerek kendi kendime konuşmaya başlayıp hepten kafayı üşüttüm. Annem yeni evliyken karını eve koyup işe gitmek zor gelir insana derdi ama bu zorluğun seviyesinden bahsetmemişti. Yüzünü düşürmüştüm işte, yemek yemiş miydi acaba? Kesin yemedi ben yokum diye. Ya aç uyuduysa bu yüzden gerçekten?
Haziran'ın altısını yedisine bağlayan gece Piraye'min doğum günüydü. Kendisi hiç söylememişti ama kafa kağıdında görmüştüm. Benim en büyük hediyem kendisiyken ona da kendini hediye etmek istemiştim. Hediyesi evin bir köşesinde saklıydı. Bu gece verecektim ama kısmet olmamıştı. Gözlerine dolan kırgınlık belli etmese de bu yüzdendi belki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Şeker
Teen FictionBu kitap 1985 yılında geçen naif bir aşkı anlatıyor.🍀 Bir heves uğruna ailemi kaybettiğimde kendi evimde kül kedisine dönüşeceğimi bilmiyordum. Dahası yengelerimin baskılarına, kendimi hapse attırmak isteyecek kadar tahammül edememiştim. Her şey be...