Bölüm 40. Part 2

818 92 15
                                    

Bölüm 40. Kırık Vazo Part 2.

Yazardan

Perihan duyduğu teker sesleriyle gözünü şiddetli bir depreme açıyor gibi hissetti. Ne olduğunu anlayıp biraz soluklanırken asıl depremin kalbinde olduğunu anladı. Bu gürültülü tır yanaşması onu ilk kez böyle deliler gibi sevindirmişti. Başucuna koyduğu mini sürahinin kapağına doldurduğu suyu tek yudumda içmeye çalıştı ve anında yüzünü buruşturdu. Doğru ya gelinlik telaşına girip formuna biraz etmek uğruna her sabah limonlu su içme kararı almıştı.

"Sanki bir faydası olmuyor ama psikolojik olarak rahatlamış hissediyorum. Eh, en azından elimden geleni yapıyorum derim," deyip kendi kendine küçük bir kahkaha attı. Babasının karşısına gecelikle çıkmak istemediğinden uzun sabahlığını üzerine geçirdiği gibi kapıya koştu. Sonra bundan vazgeçip banyoya gitti. Hızlıca güğümden eline doldurduğu suyla yüzünü yıkayıp saçlarını fırçaladı. Dışarıyı dinleyip tırın hala istop etmediğini anlıyordu. Babasının karşısına yaşı gelmiş düzenli ve tertipli bir kız gibi çıkmazsa babası belki fikir değiştirirdi. Bu saçaklının evlenmekte gözü yok deyip hekimi kapıdan kovarsa kalbinin vay halineydi.

Şaziye duyduğu gürültüyle tek gözünü kaşıya kaşıya odadan çıktı. "Ne oluyor ya sabah sabah, tepemizde helikopter mi geziyor?"

"Yoo, babam tırı yanaştırıyor."

"Ne baban mı?" diye çığırıp koşarak geri odaya girmesine güldü Perihan. "Git ve değiştir derini süslü kokona, sanki çok bir değişim oluyor," deyip burun kıvırdı. Perihan hevesle kapıyı açıp babasına baktı. Aralarında yüksek bir baba kız bağı olmasa da özlemişti. Babasıydı, atasıydı sonuçta. En önemlisi ise hekim onu isterken söz sahibi olacak kişiydi. Perihan kendine biraz daha çeki düzen verip örtüsünü düzeltti. Bu sefer gelişi her zamankinden uzun sürmüştü bakalım nasıl karşılayacak diye düşünürken zihninde dolaşan bir şey daha vardı, acaba ona ne hediye getirmişti? Çocukluktan beri kalbini çelen minik hediyelere bayılırdı Perihan. Lakin bu sefer bu kadar istekli durmamalı bir çocuk gibi hediye beklediğini belli etmemeliydi.

Tırın kapısı açılıp aşağıya iki çift kundura atıldı. Ardından tüm heybetiyle birlikte babası indi. Halit Iraz boylu poslu, heybetli, biraz da göbekli bir adamdı. Sert çehresine eklenen bakışları ve bıyıkları onu dışarıdan biraz çekinilen bir adam yapıyordu. Sabah saati olmasına rağmen gürültüsüyle tüm komşuları uyandırdığını düşündüğü için biraz rahatsız olmuştu ama o da bir an önce evine kavuşmak istiyordu. Süslenip gelen Şaziye'den önce kızını kapıda hazır bir şekilde beklerken gördü.

"Perihan," deyip kollarını açtığında Peri limanını bulmuş bir gemi rahatlığında girip sarıldı o kollara.

"Baba."

"Perihan'ım." Bu ses tonu, duyduğunda yüreğini hoplatan hekiminkine benzemiyordu çünkü sevda ile değil sevgiyle kurulmuştu. Örtüsünün üzerinden saçlarını öptüğü, gözlerinin kahvesinin dolu dolu baktığı kızını o da özlemişti. O ilk karısından emanetti, asıl sevdasından. Karısı bu dünyadan göçtükten sonra bir süre içi çekilmiş gibi gezip kızını boşlamıştı biliyordu, onunla vakit geçirmekten çekinir olmuştu. Açıkçası ondan korkmuştu. Zaten bebekti Perihan, baba ne demek o anda anlamazdı ama büyümeye başladığında ve git gide annesine benzerken acısını sürekli yüzüne vurmaktan çekinmemişti. Perihan bebekken Halit yeniden evlenmiş ve ona bakacak birini bulmuştu. Aynı evin içinde farklı bir kadına alışmak çok zordu keza yıllar geçse de alışamamıştı. Güzide ile evliliği zorunluluk gibi olmuş, yine de yıllarca bir arada durmayı başarmışlardı. Güzide çocuklarını doğurmuş, yoluna yoldaş olmuş hayat arkadaşı olmuş olsa da sevgisi Halit'in kalbine bir kez bile işlememişti. Gerçek aşk insanı bir kere bulur diyerek artık ömrünün sonuna dek bu rutin hayat içinde sürüklenip gideceğini düşünürken yıllar sonra onu görmüştü, Şaziye'yi. İlk karısını anımsatan Şaziye'yi...

Pamuk ŞekerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin