DAVETSİZ MİSAFİR

80 1 0
                                    



MASKENİN ARDINDAKİLER


16. BÖLÜM


DAVETSİZ MİSAFİR 




Küçük bir kız çocuğu ölümün ne olduğunu bilebilir miydi?

Hayır bilemezdi, çünkü ölümü ne olduğunu bilemeyecek kadar küçücüktü. Fakat kalbimdeki acıyıp duran ve büyük bir oyuk açılmış gibi hissettiğim o duygu neydi? Sanırım ölüm bu demekti. Derin, kocaman ve doldurulamayacak kadar açılan oyukların, her gecen gün kalbini buza çevirmesi ve acımasaydı.

Annemin yanaklarında izler açan göz yaşlarını izledim. Annem ağlıyordu ve annem ağladıkça, göz yaşları kalbimde açılan oyuklara dolarak canımı yakıyordu. Buna fazla dayanacak gücümde yoktu, halimde.

Arkadaşlarımın resimlerinin olduğu ve herkesin ağladığı bir yerden gelmiştim. Sınıf arkadaşlarımda oradaydı fakat kimse gülmüyordu. Hatta beni seven arkadaşlarım bile yanıma gelmemiş, yüzüme bakmamışlardı. Ama asıl şey... Canımı yakan asıl şey, o kadının bana şeytan demesiydi. Gözlerimin içine bakıp, mıhlanan kelimelerini tenimi delik deşik edecek bir şekilde haykırarak, o kelimeyi zihnime kazımıştı. Söylediği şeyin ne anlama geldiğini bilmesem de, canımı fazlasıyla acıtmıştı.

O kalabalıktan geldikten sonra koşar adımlarla merdiveni hızlıca tırmanıp odama çıkarken, İlayda'nın dayımın kucağında uyuduğunu, arkamızdan gelen polislerinde, annemlerle beraber salonda oturduklarını gördüm. Fakat yukarıya daha çıkamadan bazı fısıldaşmalar kulağıma gelmişti.

"Hatırlıyor mu?" diye bir soru sordu, polislerden biri. Annem hiç bekletmeden onu, sorusunu kısık bir şekilde yanıtladı. "Hayır! Hatırlayamayacak kadar kendinden geçmişti!" dedi.

Ve bu son cümlelerini duyar duymaz odamın kapısını geriye doğru itekleyip içeriye kendimi atmıştım. Neyden bahsettiklerini, ya da kimden bahsettiklerini kafa yoramayacak kadar canım sıkkındı. Çünkü kafam başka şeylerle meşguldü.

Kalabalıkta herkesin siyah giydiği o yerde, sadece kırmızı pabuçlar giyerek tüm herkesin benden nefret etmesini sağlamıştım. Bu yüzden, bir daha onları giymemek adına, ayaklarımdan çıkarıp odanın bir köşesine fırlattım. Daha sonrada başıma geçirdiğim beyaz şapkamı da, sert bir şekilde söker gibi çıkarıp, onu da odanın başka bir köşesine attım.

Orada nefret dolu gözlerle bakan herkesi, tekrardan bakışlarımın önündeymiş gibi hissedebiliyordum. İnsanların bakışları acıtabilir miydi? Çok fazla acıtırdı. Belki de en kötü cümlelerden bile... Çünkü gözlerin asla yalan söylemeyeceğini bilirdin. Onlar kendisini saklayamazdı, eninde sonunda ne hissettiğini açık açık sana belli ederdi.

Babam gergindi, annem üzgündü ve İlayda ağlıyordu. Bu kısacık ömrümde çok iyi bir şey bileceğim varsa, onların asla böyle hissetmeyeceğiydi. Ama her şey yaşanıyordu. Hem de tüm çıplaklığıyla.

Üzerimde nefes almamı zorlaştıran montumun düğmelerini de açmak için harekete geçtim ama öyle ki parmaklarım titriyordu, bu yüzden açmakta zorlanıyordum. Sanki tüm uzuvlarım benden bağımsızlığını ilan etmiş gibi kendi istediklerini yapıyorlardı. Baştaki düğmeyi açtığımda, düğme bir anda söküldü ve yuvarlanıp çalışma masamın altına kadar gitti. Gözlerim, kaybolana kadar küçük düğmeyi izledi ve sonunda bakışlarımın radarından çıktığında dişlerimin arasından sıkıntılı bir nefes verdim. Onunla uğraşamazdım şimdi!

MASKENİN ARDINDAKİLER (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin