Bölüm 1: Tüm Hayatımın Ederi Bir Küçük Valiz!!!

3.3K 99 14
                                    

Kendime ufak bir valiz hazırlarken aklımdaki düşünceler beynimin kıvrımlarını zorluyordu adeta. Gittiğim ülke hem anne tarafımdan hem de baba tarafımdan gelen kültüre tamamen farklıydı. Ben batının ve Ortadoğu'nun kültürüyle yetişmiş, serpilmiştim. Latin ve Bulgar kanı da taşıyan bir Türk'tüm. Annem yarı Bulgar bir Romen'di. Romanya'da doğup büyümüştü ve genç kızlığında babamla tanışıp âşık olmuş, kendini ona adamıştı. Babam ise gerçek bir Türk'tü. İkisinin de askeri geçmişi vardı. Annem ailesinin izinden giderek subay olmuştu, babam ise tek varisi olduğu petrol imparatorluğunu hiçe sayıp hayallerinin peşinden giderek... Ben ise her iki mirasımı da sırtımda taşıyordum. Bir yandan aile şirketinin başındaydım diğer yandan oldukça başarılı bir binbaşıydım. Şimdi şirketin kendi kurduğum Yazılım ve Teknoloji Bölümü için uluslar arası alanda bir anlaşmayı imzalama sürecinin ilk adımını atmak için gidiyordum.

Daha sekiz yaşımdayken anlaşılmıştı teknoloji dehası olduğum. O zamandan sonra da sürekli gelişmiştim. Uluslar arası kapışmaya daha çok yeni olan holdingin yan kuruluşu ile adım attığımda; hep tek başıma devam etmiş, başarılı olmuştum. Şimdi ilk defa uzmanlık alanımda birine destek olup, aynı desteği bekleyecektim. İlk defa birine sırtımı yaslayacaktım ki bu beni rahatsız ediyordu. Asker kimliğim bu duruma fazlasıyla karşıydı. O nedenle sinirlerim altüst durumdaydı; ama yapacak bir şey yoktu. Çünkü ülkeden erken ayrılıp bu hamleyi beklenenden önce yapmamın tek nedeni iş değildi. Bu kadar aceleci olmam için yeni sebepler çıkmıştı ortaya ve benim paravan bir işe ihtiyacım vardı. Kafamda dolanan eksiler ve artılar kulaklarımın uğuldamasına neden oluyordu.

Düşünceler yüzünden başım ağrımaya başladığında orta boy çekçekli valizim ancak hazır olmuştu. Yirmi dört yıllık hayatımın ederi bir küçük valizdi işte. İnsan ne kadar garipti, tüm hayatı boyunca ihtiyaç duyabileceği sadece bir valiz dolusu eşya için çalışıp çabalıyordu; ama farkına varamıyordu. Tekrar daldığım düşüncelerden ağrıya aldırmadan başımı sallayarak kurtuldum.                                        

Akşam yapacağım uzun uçak yolculuğunda uyuyup uyuyamayacağım belirsiz olduğu için, sıcak bir küvet keyfinin ardından uzun bir duş aldım ve ardından rahat yatağımın içine girdim. Düşünceler beynimde gittikçe daha hızlı dönerken ben yavaş yavaş gevşediğimi hissettim ve uykunun şefkatli kollarına sığındım.

....

Gözlerim aralanırken ilk gördüğüm yatağımın kenarındaki komodine mecburiyetten koyduğum uyumsuz dijital saat oldu. O an yataktan şimşek hızı ile fırladım. Yedi saatten fazladır uyuyordum ve çoktan akşam olmuştu. Uçağa binmeme bir saatten daha az kalmıştı. Özel uçakla gidecektim ama erken gitmem de fayda vardı; çünkü, ancak bu sayede gideceğim ülkede uygun bir saate denk gelirdim. Aceleyle üzerimi değişip elimi yüzümü yıkadım.

Küçük valizi elime alıp garaja inen kapıya vardığımda son kez evime baktım. Ardından tüm camları kapatacak olan çelik panjurların inmesi için düğmeye bastım. Panjurlar inerken tüm elektrik ve doğal gaz da kesildi, böylece güzel evim karanlığa gömüldü. Garajdan spor arabalarımdan birini alıp yola çıktım. Üstü açık arabamla hız sınırlarını zorlarken serin hazan meltemi uzun saçlarımı anne edasıyla okşuyor, yanaklarımı kızartıp gözlerimden yaşlar süzülmesine neden oluyordu. Yine de soğuğa aldırmadım. Aşık olduğum şehre İstanbul'uma bakarak sürdüm arabayı.  

Trafik hafta sonu olduğundan olsa gerek tıkanık değildi. O nedenle arabam asfaltta kayarcasına gidiyordu. Sahil yolundan giderek nihayet hava alanına ulaştığımda, arabayı bana ayrılmış özel alana park ettim ve bagajdan valizimi çıkardım. Ardından arabanın üzerini kaldırıp tüm kapılarını kilitledim. Hızlı adımlarla geniş alandaki tek uçağa koşturdum. Merdivenleri hızla tırmanıp elimdeki küçük valizi hostese verdim ve atıştırmalık bir şeyler istedim. Uçak havalanırken bir süre kemerim bağlı kalsa da sonunda rahata kavuşmuştum. Birkaç dakika sonunda ise önümdeki sehpaya çeşit çeşit yiyecekler konmaya başladı. Önüme oldukça hafif aperatifler geldiğinde karnım zil çalıyordu. Tabakları silip süpürürken benim yaşlarımda olan hostesin ayakta durması hoşuma gitmiyordu.

"Lütfen oturun ve bana eşlik edin!" Bana anlayışlı bir gülümseme gönderdiğinde elmacık kemikleri belirginleşti ve yanağında belli belirsiz bir gamze oluştu. Sakin yüzü, kahverenginin değişik bir tonu olan gözleri ve koyu renk tenine uyum sağlayan siyah saçları ile çok sevimli bir hanımdı.

"Üzülerek söylüyorum efendim, teklifinizi reddetmek durumundayım." Şık cümleleri iyi bir eğitim gördüğünü gösteriyordu. Hoş! özel uçaklara eğitimsiz hostes alınmazdı zaten. Onlar işini iyi yaptıkları için daha az iş ve daha fazla para kazandıkları özel uçaklara alınıyorlardı.

"Üzülüyorsan neden reddediyorsun ki?"

"Bu en doğru olan efendim."

"Kimin için doğru; senin için mi, benim için mi? Açıkçası benim için bunun doğru olan hiçbir yanı yok. Hazımsızlık çekmemi istemiyorsan eşlik et bana!" Emir kipi kullansam da sesim yumuşaktı. Yine de reddedilmesi zor olan o buyurganlığımın, karşımdaki benim aksime ufak tefek olan kızı etkileyeceğini biliyordum. Çok geçmeden karşıma beyaz deri koltuğa ilişti genç kız. Ona rahat olmasını ifade eden bir hareket yaptıktan sonra silip süpürmeme devam ettim. O kadar açtım ki utanmasam tabağı yalayacaktım. En azından küçükken bunu yaptığımı biliyordum!                                                                        Tıka basa doyduğumda karşımdaki kız benden az yese de benimle aynı durumda görünüyordu. Kaşlarım çatıldı.

"O kadarcık şeyle doydun mu yani? Neden çıtı pıtı olduğun belli!" Sözlerime karşın ağzından bir kıkırtı kaçtı. Gerçekten sevimli bir kızdı. Benim 1.75 lik boyuma karşın o en fazla 1.60 larda olmalıydı. Buda ona karşı bir şefkat duymama neden oluyordu.

" Benim adım Manolya Alangoya. Ya senin adın ne?" Uzun ismimin en kısa halini kullanarak sadece Türk ismimi söylemiştim.

"Sera Chriqui" İsmini duyduğumda onunda benim gibi yarı Türk olduğunu anlamıştım. Benim ısrarlarımla tatlı bir sohbete daldığımızda yaklaşık iki saattir konuşuyorduk. Artık uykum gelmeye başlamıştı. O nedenle uyumak için tek kişilik yatakların olduğu bölüme geçtim. Geriye kalan saatler benim uykumu almam için yeterdi. Görünüşe göre uyku düzenim değişen saatlere uyum sağlamakta hiç zorlanmıyordu. Bu yurtdışında okuduğum için gayet normaldi aslında; ama biraz da tedirginlikten olduğunu tahmin ediyordum. Düşüncelerim kafamda uçuşurken bedenim kendini uykunun rehavetine bırakmıştı bile...

Tanıdık bir ses kalkmam için ısrar ederken gözlerim aralandı. Kirpiklerimi kırpıştırıp tepemdeki kişiye odakladığımda Sera'nın sevimli bir ifadeyle başımda beklediğini gördüm. Yavaşça doğrulup bal rengi dalgalı saçlarımı elimle düzelttim.

"Ne oldu? Geldik mi?"

"Evet! İnişe geçmemize beş dakika kaldı." Sözleriyle etrafı korumalı yataktan kalkıp katlı duran giysilerimi aldım. Aceleyle üzerime pudra pembe ile krem arasında kalmış gömleğimi onun üzerine birkaç ton daha açık olan deri ceketimi altına da siyah taytımı giydim. Siyah kapağı leopar desenli çantamıda takıp topuklu botlarımı giydim. Saçlarımla uğraşamazdım. Çünkü koltuğa oturup kemerimi bağlamalıydım. Benim arkamdan dağıttığım giysileri valize yerleştirmiş olan Sera ilerideki bir koltuğa oturdu. İkimizde kemerlerimizi bağladığımızda nihayet inişe geçiyorduk ve ben camdan uzun süre havasını ciğerlerime çekecek olduğum teknoloji ülkesi Kore'yi seyrediyordum.


GİZEMLİ YABANCIM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin