Bölüm 13: GÖREV EMRİ!!!

807 52 8
                                    

Evet arkadaşlar bir bölümle daha karşınızdayım!!! Bu bölümü alel acele yayınlıyorum çünkü her an elektrikler gidebilir!!!! İki gündür ciddi anlamda medeniyetten uzak yaşıyor gibiyim!!! Her neyse bu bölüm bir geçiş bölümüdür arkadaşlar!!! Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız! Umarım beğenirsiniz!!! Keyifli okumalar!!!

Vote ve Yorum okunma sayısına paralel olmazsa yeni bölüm yayınlamam çok uzun sürebilir! Yani eğer sevdiyseniz, varlığınızı belli edin hayaletler :)))

Medya: NUR

Türkiye'ye geleli bir haftayı geçiyordu. İstesem Kore'ye dönmek için hiçbir engel yoktu da önümde Kore'de bir adet Tae Jun adında soğuk nevalenin teki beni bekliyordu. Betül evde alev almaya hazır barut fıçısı gibi dolandığını ve alevinin de ben olduğumu söylediğinde şok geçirecektim neredeyse. Benim soğuk adamım, soğuk nevalem barut gibiydi... Duy da inanma derler ya! Aynı hesap... Yine de inanmam gerektiğini biliyordum. O soğuk görünüşün altında ateş gibi bir adamdı. Bunu ilk elden tecrübe etmiş ateşinde yanmamış mıydım zaten?

Her şey bir yana Kore'ye döndüğümde neyle karşılaşacağımı bilememek kötü hissettiriyor; korkutuyordu. Kulağıma kulaklığımı takıp bir kez daha Nur'u rahatsız ettim.

"Nuuuurrrr!!!" Birkaç dakika geçmemişti ki Nur'un bağırışını duydum... bir kez daha.

"Nur diyen ağzını eşekler tepsin!"

"Neden öyle diyorsun ablacım!"

"Sus! Çalışıyorum!"

Duygu yüklü cevabım tek kelimeydi "Peki!" Yine de umurunda olmadı. Her ne kadar böyle duygu sömürüsü yapsam da biliyordum neden böyle dediğini... Bir haftadır benim depresyonumu dinlemişti Nur. Kulaklığı kapatıp bu yolla iletişim kurmamam gerekiyordu ama her an beni duyabilen birinin olması kendimi güvende hissettiriyordu. Nur da benim bunca yıllık ortağımdı. Sadece teknik şefim değildi. Bundan önce biz iyi bir ikiliydik! Efsane gibiydik en başta. Daha akademi zamanlarından beraberdik. O da benim gibi asker bir aileden geliyordu ve tabi rica etse hayvan gibi dövüşüyordu. Kuralsız ve acımasız!!! Teknik yeteneklerinden bahsetmeme bile gerek yoktu.

Yeteneklerimiz ile aile geçmişimiz uyuşurken akademinin en genç ve en iyileri olarak torpilli damgası yemiştik. Ana babamız daha beşikte dövüşmeyi öğrettiyse ve sindi bebeklerle oynayacak yaşımızda Savunma Bakanlığının bilgisayarlarına girebilecek yetenekte doğmuşsak ayrıca bu yeteneği test etme cüretini göstermişsek suçumuz neydi ki? Yani annesi babası asker olan hangi hacker kız bakanlığın tüm gizli bilgilerine girip anne babasının nerede olduğunu aramazdı ki? Ben aramıştım. Ertesi gün babaannem kapıdaki özel timle karşılaştığında çığlık çığlığa uyandırmıştı beni ve dedemi.

Uykulu gözlerle kapıya çıktığım an siyah yelekleriyle teçhizatları içinde zaten dev olan adamların daha da devleşmiş vücutlarına bakıyordum. Biz kapıda durup silahlara odaklanmışken ev arandığı halde hacker olmaya uygun kimse bulunamadı. Uzun sorgunun sonunda devleti hackleyenin ben olduğum ortaya çıkınca kimse inanmadı. Tabi o zamanların eski hurdalaklarından bir bilgisayarın başına geçip o külüstürle operasyonlarını ortaya dökünce bir yığın timi ve üst görevliyi daha kapıya dikmiştim.

İnsanlar yarı Türk olan benimle ne yapacağını düşünüp duruyorlardı. Sonuçta çocuk aklıyla bir kez yaptığım işi bir daha yapmayacağım diye bir şey yoktu. Onlar çocuk aklım olduğuna inanadursun ben halimden memnundum. Dedem ve babaannem dehşet dolu gözlerle bana bakarken artık bir sivil olmadığımın farkındaydım. Devlet ülkenin en gizli bilgilerine adi bir bilgisayarla girip altüst eden bir çocuğu serbest mi bırakacaktı yani! Buna o yaşımda bile kıçımla gülerdim.

GİZEMLİ YABANCIM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin