Bölüm 2: İstemediğim Ot Burnumun Dibinde Bitti!!!

1.5K 89 13
                                    


Uçak kademelenmesini bitirip yere indiğinde derin bir nefes aldım. Uçak nihayet yavaşlayıp durduğunda Sera ve ben çoktan kemerlerimizden kurtulup ayaklanmıştık. Ben kapının açılıp merdivenin indirilmesini beklerken o da valizimi sürükleyerek getirdi. Kapı açıldığında açık havayı içime çektim önce. Merdivenler yere değdiğinde arkamı dönüp Sera'ya teşekkür ettim ve valizimi elinden kurtardım. Bu ufak tefek kızdan daha güçlü olduğum açıktı. O yüzden kendi valizimi kendim taşımalıydım. Ama zaten hareketli merdiven sayesinde güç harcamama gerek yoktu.

Uçaktan dışarı çıkıp merdivenin ilk basamağına kendim dikilip önüme de valizimi aldım. Nihayet toprağa ayak bastığımda içim kıpır kıpırdı. Kore'ye daha önce hiç uzun süre kalmak gelmemiştim ama bunun için hazırlanmıştım hep. Öyle ki Korece'yi bir Koreliden bile daha akıcı konuşuyordum. Aslında pek çok dili akıcı konuşuyordum ya neyse.

Sera'yı arkamda hissettiğimde önce ona döndüm sonra önüme dönecekken alanda benim uçağım dışında bulunan tek uçağı gördüm. Benim uçağım gibi özel uçak olduğu gayet açıktı. Merdivenler yere inip de bir genç adam arkasında şık giyimli orta yaşlı bir başka adamla çıktığında dikkat kesilmiştim.

Genç olan adamın rahat tavırlarından ve spor giyiminden anladığım; orta yaşlı takım elbiseli adam, genç olanın yardımcısı falan olmalıydı. Onların merdiveni inişini seyrederken spor siyah giysileri ve kibirli halleriyle etrafa ben tehlikeliyim havası yaydığını hissediyordum. Bir an tüylerim diken diken oldu ve bu beni rahatsız etti. Bu genç ve yakışıklı Koreli adamdan neden rahatsız olduğumu anlamıyordum; ama bedenim ilk defa böyle bir uyarı veriyordu.

Nihayet yere indiğinde bunca mesafeye rağmen bakışlarımı hissetmiş gibi bana döndü ve doğrudan gözlerime baktı. Bu sefer tüylerimin diken diken olması bir yana vücudumdan ardı ardına soğuk ürpertiler geçti. Kaşlarım çatılırken birbirimize uzak olduğumuzdan onun yüz ifadesini tam seçemiyordum; ama o bakışların havadan bile daha soğuk olduğunu içten içe hissediyordum. İkimizde aynı anda önümüze dönüp yürümeye başladığımızda havanın tahminimden daha soğuk olduğunu ve kollarımın üşüdüğünü hissederek ceketimin kıvırdığım kısmını indirdim.

Benim ve Sera'nın topukları beton zeminde tıkırtılar çıkarırken geniş demir kapıya ulaştık. Tabi karanlık prenste aynı anda ulaşmıştı. Aramızdaki üç metreye rağmen parfümünün kokusunu aldım. İnanılmaz etkileyici koku tüm bedenimi sardığında, adama sokulup koklamamak için kendimi zor tuttum.

Demir kapıyı geçip nihayet hava alanının tüm kalabalığına geçit olan otomatik kapıya geldiğimizde aramızda ancak on-on beş santim kalmıştı. Bu durum beni fazlasıyla etkiliyordu. Beni etkileyen onun yakışıklı yüzü ya da 1.85lik gram fazlalığı olmayan bedeni değildi. Etrafa buram buram yayılan kokusuydu. Güzel kokuları severdim ve kendi parfümümü kendim yapardım. İşte bu yüzden bu güzel ötesi kokunun ardından gitmek istiyordum.

Her ikimizde pasaport kontrolüne ilerlerken bu kokuya elimden geldiğince yakın yürümeye çabalıyordum ama adamın etrafına yaydığı 'bana yaklaşmayın' havası yüzünden ürkmüyor da değildim hani! Nihayet kontrol noktasına ulaştığımızda ben çantamdan çıkardığım siyah diplomatik pasaportu görevliye uzattım.

Şu an diplomat olan ailem ve ülkeler arası özel görevim sayesinde kullanabildiğim pasaportumu inceleyen memur beni de incelemeyi ihmal etmiyordu. Pasaportun içine yerleştirdiğim tüm gerekli belgeler muhatabiyeti en aza indirmişti. Yine de adamın benim gibi genç bir kızdan diplomatik pasaport beklemediği belliydi. Aynı zamanda aksanlı İngilizcesi ile sorduğu ilk soruya akıcı Korecemle cevap verdiğimde daha çok şaşırmıştı.

GİZEMLİ YABANCIM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin