Bölüm18: Planlar, Planlar; Planlar...

534 48 7
                                    

  İyi akşamlar arkadaşlarım. Uzuuuunnnn bir aradan sonra beraberiz. Bilgisayarım bozuldu eve gelene kdar da alamadım. Telefondan da yazmak ciddi sıkıntı olduğu için geç yazıyorum. Yine de şükür ki vize final dönemini atlattım evimdeyim ve bilgisayarıma kavuştum. Artık hep sizinleyim :))))) Bu arada ilk başlarını telefondan yazmaya başlamıştım. Heyecanlı olduğum için düzeltmeden yayımlıyorum. Hatalarım affola :(((( 

Kafamı yastığa koyar koymaz Tina'nın işkence sonrası fotoğrafı gözlerimin önünde yer ediyordu. Kocaman gözleri zayıflamış yüzünde fazlasıyla garip ve aynı zamanda korkunçtu. O mavi gözlerdeki öfkeyi gören herkes kuyruğunu bacak arasına kıstırıp kaçardı.

İçimde büyüyen hırsı ve öfkeyi anlatmam mümkün değildi. Tina'nın ilkiydim ve içten içe onu benimsemiş sahiplenmiştim. Benim olana geçmişte gelecekte veya şimdi yani hiçbir zaman diliminde hiç kimse dokunamaz, diyordu her bir hücrem. Gerçekten de öyleydi Tina bana aitti ve tamamen benim sorumluluğum benim korumam altındaydı.

***
Üzerime siyah bir kot ve salaş bir tişört geçirdim. Şıklık kimin umurundaydı ki! Asıl dert ettiğim rahat olmak, hızlı hareket edebilmekti.

Akvaryum evimi arkada bırakıp arabamla yola çıktığımda beynimde her şey şekil almaya başladı. Ben eğitilmiş bir askerdim ve bu hızlı düşünmemi, hızlı kararlar almamı sağlıyordu.

Metro istasyonuna yakın bir yere varıp arabamı bıraktığımda ayağımın altındaki zeminin botlarımla uyumlu sesler çıkarmasını dinleyerek ve düşünerek üsse ulaştım. Kapının şifresini girdiğimde ağır kapının bilgisayarında oluşan el izine elimi koydum. Bu hareketim ekranı yeşile boyadı. Kapı ağırlığı ve heybetine karşılık son derece yumuşak bir klik sesiyle açıldığında bende içeri girdim. Üç gündür gelip gidiyordum ama her girişimde gözler yine bana odaklanıyordu. Nedeni yabancı olmam olabilirdi; ya da gizli bir işe liderlik ediyor olmam da olabilirdi. Meraklı bakışlar umurumda olmadığı için kendi bölümüme girdim. Yavaş yavaş çoğalan bir araya gelen ekibim, ayağa kalkıp selamladı beni yine. Bende başımı eğip odamın yanındaki odaya yürüdüm. Kapıyı tıkladığımda açılan kapıdan girdim içeri.

"Günaydın!" Haddinden fazla olan neşeli sesime şaşkınlıkla karşılık verdi Tae Jun.

"Balon falan mı yuttun sen? Havalara uçacaksın mutluluktan!" İçimdeki şeytan kahkahalar attı. Onu şoke edecek planlar içindeydim.

"Hiç... Sadece ekibe çok istediğim birini alabilmek için uğraşıyorum birkaç gündür ve sanırım oldu gibi!" Sevinme nedenlerimden biri de buydu. Nur'u ekibe almak için epey uğraşmıştım. Hatta gereksiz güç gösterisi bile yapmış olabilirim! Yine de her şeye değmiş sonuca bağlanmasına epey az kalmıştı. Betül'den sonra Tae Jun'u delirtecek biri daha geliyordu.

Her gün Betül'den Tae Jun'un çıldırmaları hakkında haberleri alıyordum, gerçi Betül'de delirmek üzereydi; ama Tae Jun tarafında işler daha vahimdi.

Ben düşüncelerde boğulurken Tae Jun'un kaşları çatılmış, gözlerine merak ve öfke yerleşmişti.

" Kim o seni bu kadar uğraştıran kişi?" Sorusundan hiçbir şey anlayamamıştım. Neden bu kadar önemliydi ki veya bu kadar kızmasını gerektirecek ne vardı bunda???

" Gelince tanışacaksın nasılsa?" Ona pis pis bakıp sırıttım.

"Bu arada Betül nasıl?" Sorumla beraber kalemi masaya fırlatıp 1.90 lık boyuyla ayağa kalktı.

"İyi; hatta fazla iyi. O kadar iyi ki her söylediğime bir cevabı var. Fazla geveze, fazla çenesi düşük. Üstelik yürüyen tehlike! Bir an evvel kendine bir ev bul ve al o kızı yanına! Tüm düzenimi mahvetti." Tae Jun sinirli bir şekilde aşağı yukarı volta atarken gülmemek için alt dudağımı kemirip dişliyordum. Tae Jun gibi duygularını belli etmekte beceriksiz olan birinin böylesine kontrolü kaybetmesi oldukça komikti.

GİZEMLİ YABANCIM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin