Bölüm 3: Karanlık Prens mi yoksa Buz Kral mı???

1.2K 81 5
                                    

"İstemediğin ot burnunun dibinde bitermiş!" Sözlerimi anlamayan Nara bana anlamsız bakışlar attıktan sonra konuştu.

"Anlamadım, ne dedin?" Ona yanlış bir şey dediğimi düşünür diye arkasını dönüp bana hiç bakmaksızın giden karanlık prensten gözlerimi ayırıp arkadaşıma kısa bir tercüme yaptım. Uzunca bir süre söylediğim sözlere kıkırdayıp durdu. Bir Türk olarak bana gayet normal gelen bu cümlenin, onu bu kadar güldürebilmesi benim için şaşırtıcıydı. Çok geçmeden Nara bana karanlıklar prensini anlattırmaya başlamıştı bile. Ayrıca otoparktan beri bu çocuğun peşindeydik. Neden ben onu takip etmek zorundaydım ki... Olan bitenleri tüm detayıyla anlattığımda Nara konuşmaya başladı bu sefer.

"Ona 'karanlık prenste' gitmiş aslında ama daha çok 'soğuk kral' derler. Kendisine itiraf eden kızları tek seferde, tek kelimeyle reddetmesiyle; bir de tek gecelik ilişkileriyle ünlü. Yakın arkadaşlarına karşı buz gibidir. Ama kızlar onun bu soğukluğuna daha çok tapıyor." Bu anlattıkları sinirimi bozmuştu. Yani nasıl bir çocuk böyle duvar gibi olabilirdi ki. Azıcık hayati belirti göstermesi gerekmez miydi? Of ne düşünüyordum ben ya? Ergenliğime geri dönmüştüm sanki. Okulun yakışıklı ve popüler çocuğunu çekiştiren fanatik kızlar gibi davranıyordum.

"Ya Nara ya biz niye bu uyuzu takip ediyoruz?" Tekrar kıkırdadı. Tanrım Koreli kızlar hep kıkırdar mıydı? Yoksa o kadar komik miydim? Başımı eğip kendimi dipten yukarı süzdüm. Yooo komik falan görünmüyordum! Of yine saçma düşüncelerle boğuşuyordum. Allah'tan Nara sorduğum soruya cevap verdi de beni kendimden kurtardı.

"O uyuz ile aynı sınıftasın da canım ondan. Aynı senin gibi ikinci üniversitesini okuyor. Üstelik tıpkı senin gibi Bilgisayar Teknolojisi mezunu..." Çöp çeksek denk gelmeyecek iki insandık; ama ancak bu kadar benzeyebilirdik. Şöyle düşününce şaşırılacak bir durum da değildi aslında. Eğer Bilgisayar Teknolojisi okuduysa yine aynı dalın farklı bölümlerine yönelmesi gayet doğaldı. Üstelik bu alandaki en iyi Kore üniversitesi burasıydı.

Nihayet büyük üniversitemizin engin koridorlarını aşıp oldukça geniş sınıfa ulaştık. Ama Nara başka bölümde olduğundan beni öpüp gitti. Bir anda nasıl bu kadar yakınlaştığımızı da anlamıyordum ya zaten! Yani daha dün gece bir ara derin uykumdan ve rahat yatağımdan kalkmış kızın geçmişini kontrol etmiştim. Yani şüpheci ve pinpirikli biriydim ve birini öyle hemen kişisel alanıma sokmazdım. Bağlı olduğum bir kaç kişi dışında bir de silah arkadaşlarım vardı da daha ötesi yoktu. Anlık sohbetler ve anlık eğlencelerdi gerisi...

Ben kendi düşüncelerimde boğulurken birkaç kişi rüzgarını estirerek ve beni süzerek yanımdan geçti. Ben de kapıya ulaşmak için son adımlarımı attım ve orta yaşlı profesörümüzle karşı karşıya geldim. Ben girerken profesör kapıyı tuttu ve kapıdan adımımı attığım an hepsi bana bakan yüzden fazla kişiyle karşı karşıya geldim. Öğrencilerin hepsinden büyük duracağımı düşünmüştüm ama ben neredeyse hepsinden küçük duruyordum. Orta yaşlarda öğrenciler bile vardı. Küçük şaşkınlığı atlattıktan sonra boş bir yere geçecektim ki profesör kendimi tanıtmamı istedi. Ben de geri dönüp tam ortada dikildim ve sınıfın dört yanında gözlerimi gezdirdim. Sınıf çıt çıkarmıyor benim konuşmamı bekliyordu. Meraklı bakışlardan güç alarak kendimden emin bir ses ile ismimi söyledim.

"Adım Nadia Katryn Celestina AUREL. Kısaca Tina diyebilirsiniz. Yarı Romen'im. İkinci üniversitemi okuyorum. Tanıştığımızda memnun olmak dileğiyle!" Son sözlerimi küçük bir uyarı niteliğinde kaşlarımı çatarak tehditkar bir ses tonuyla söylemiştim; ama sözlerim kimseyi rahatsız etmemiş aksine hepsini mutlu etmişti. Düşman olma potansiyeli olan sadece birkaç kız vardı; ama gerçek düşmanları gördükten sonra üniversiteli gençlerden korkacak değildim.

GİZEMLİ YABANCIM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin