Selam, bu bölümde neden Sadi ve Songül'ün bir birine böyle davrandığını öğreneceksiniz. Keyifli okumalar dilerim.
2001 / Hakkari - Songül'ün doğum günü.
Mumlar üflenmiş, eğlenceler bitmişti. Herkes sadece kapıda duran ve acı haberi veren albaya bakmakla meşguldü. Sadi ve Songül vestiyerin yanında duran pufa oturmuşlardı. Sadi Songül'ün kafasını göğüsüne bastırmıştı. Olanları görmek daha az önce yedi yaşına girmiş bir kızın psikolojisi bu tabloyu kaldıramazdı.
Zira, Özge "Metin" diye feryat ederek yere çökmüş karnına sarılıyor annesi ise "Eren'im" diyerek saçlarını yoluyordu. Bir yandan huzursuz olan Feride'nin ağlama sesi, bir yanda hiç bir şey anlamasa bile gözünden gelen yaşları durduramayan Güldeste.
"Biz yaramazlık yaptık diye mi ağlıyorlar Sadi...?" diye sordu kafasını biraz kaldırırken Songül. Sadi ise olayların farkındaydı ama Songül'ü üzmek en son isteyeceği şey bile değildi. Her ne kadar zorlansa bile dudaklarına alaycı bir gülüş yerleştirdi.
"Yok... Merak etme gel biz seninle teletabi izleyelim mi?" Songül kafasını olumlu anlamda salladı. Sadi o an bütün gücünü kullanarak kızı kucağına aldı ve o vahşetten koparıp oturma odasına götürdü. Feryatlara, çığlıklara ve ağlamalara inat televizyonun sesini daha çok açtı ama yetmiyordu acı sesleri bastırmaya.
Herkes bu günün geleceğinin bilincineydi ama neden şimdi gelmişti? Ahu üç çocukla kimsesiz kalmıştı, Özge minik kızı karnındaki yedi aylık bebeği ile tek başına kalmıştı. Beş çocuk başkaları babasız kalmasın diye babasız kalmışlardı. Plakta çalan şarkı durdu, pastadaki mumlar söndü... Metin en yakın zamanda gelemedi.
"Saçlarını öreyim mi?" dedi Sadi ağlamamak için mücadele ederken. O gece tam üç defa ördü saçlarını Songül'ün. Bozdu tekrar yaptı. Bir süre sonra televizyon kapanmış, Özge yatak odasında sakinleştirici ile uyurken Ahu boşluğa bakarak ağlıyordu. Feride artık susmuş, Güldeste babasının gittiğini anlayınca ağlamaya başlamıştı. Ama öyle sesiz ağlıyordu ki...
"Abi, gidiyoruz" dedi yavaş adımlarla kapının kenarına dikilirken. Sadi anlayamadı ne demek gidiyorlardı "Nereye ?" diye sordu. Tek umudu belki Songül'ü de götüre bilecek olmaktı.
"Dayım aradı, törende herkes kendi şehrine dönecekmiş. O bizi Adana'ya götürecek" Sadi boş bir ifade ile başını önüne eğdi. Dizinde uyuyan küçük Songül dokuz senelik hayatının tek anlamı olmuştu, şimdi ise onu bırakıp Adana'ya dönmek sanki büyük bir ihanet gibi geliyordu.
"Yosun ne yapacak...o daha çok küçük?"
"Bilmiyorum, gel eşyalarımızı toparlayalım onlarda İzmir'e döner herhalde" Güldeste hadi der gibi elini salladı ve kucağına pusette yatan Feride'yi aldı. Ahu'nun bütün bedeni uyuşmuştu, adım atsa bayılacak, kusacak gibi oluyordu. Güldeste karşı daireye geçerken Sadi kucağında huzurla uyuyan saçları örgülü Songül'e baktı.
Yavaşça başını kaldırdı ve yastığın üzerine bıraktı. Sonra dizlerinin üzerine çöküp baktı. O yosun gözleri son defa görememek ne acı bir histi aslında... Kızın yanağına derin bir öpücük kondurup ayrıldı evden. Karşı daireye geçip kardeşine yardım etti.
***
Songül karşısında duran yarı çıplak Sadi'ye boş bakışlar atmaya devam ediyordu. Bu küçük Sadi değildi, bu okyanus değildi. Sadi resmen evrim geçirmiş karşısında oturuyordu.
Yutkunarak konuştu Songül "Hayırdır neden geldin sen?" Sadi gülümsemişti ve Songül'ün nihayet konuşmasına mutlu olmuştu "Sen gel demedin mi?" diye Songül'ün sorusuna soru ile karşılık verdi. Doğru öyle bir hata yapmıştı o yüzden şimdi karşısında adam afet gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTMA BENİ
Short StoryGeçmişten gelen bir özlem vardı isimlerinde, Ölüm ya da hasret belki de. Babaları yakın arkadaş ve aynı zamanda asker olduğu için bir birleri ile güzel bir çocukluk geçiren Sadi ve Songül korkunç bir olay yüzünden yollarını ayırır. Halbuki onların d...