3 Ay... Babası Songül'den gideli tam üç ay oldu. Kardeşi doğmuştu, ama doğana kadar annesi her fırsatta doğurmak istemediğini dile getirmişti. Songül daha yeni banyodan çıkmış oturma odasında halasının saçını taramasını bekliyordu, çünkü babası her banyodan çıktığında ipek gibi saçlarını narin bir şekilde tarardı.
Nihayet halası gelebildi. Pınar elindeki tarak ile koltuğa oturmuş ve ona arkasını dönen Songül'ün saçlarını taramaya başlamıştı. 19 yaşlarında ve aslında tatlı bir kadındı. Fakat bir şey bile Songül'ü duygulandırmaya yetiyordu. Babası gibi taramıyordu halası, aksine acıtıyordu.
"Hala acıyor" diye mırıldadı ağlamamak için. Kardeşi yan kanepede oturan babaannesinin kucağında su içiyordu. Annesi hala odadan çıkmamıştı. Halası biraz daha yavaş taramaya çabaladı ama çocuğu yoktu bu hissi bilemezdi.
Songül aniden ayağa kalktı "Yapma!" diye bağırdı "Sen babam gibi yapamıyorsun. Sen Sadi gibi yapamıyorsun acıyor işte!" dedi gözyaşları arasında. Sonra koltuktan kalkıp kapıya doğru yürüdü ama annesinin bedenine çarpınca afalladı. Doğumdan sonra ilk defa odadan çıkmıştı.
Bekledi Songül. Annesinin ona sarılmasını bekledi, bağrına basıp tekrar "Yosun gözlü'm" demesini bekledi ama öyle olmadı.
Özge bağırdı "Senin baban yok! Kardeşinin de senin de baban yok. Gitti o bizi bıraktı, Sadi'de tok unuttu onlar bizi. Kimsemiz yok bizim duydun mu unutacaksın!" annesinin sözleri tokat gibi suratına çarpmıştı. Daha altı yaşındaki bir çocuk bunları algılayamadı zaten.
"Özge! bir tek senin kocan mı şehit düştü ha? kendine gel artık şu çocukları üzmeyi bırak" babaannesinin bağırışı ile gözyaşlarını serbest bırakarak odadan çıktı Songül. koşarak çatı katına çıkan merdivenleri buldu. Babasını ve Sadi'sini ne zaman özlese buraya çıkıp kolilerde duran eşyalara bakardı.
Yine öyle yapacaktı. Merdivende kendinden emin adımlarla ilerlerken aklında tek bir soru vardı. Babası mecbur olduğu için gitmişti, ama Sadi neden gitmişti...?
Çatı katına ulaştığında yavaşça kapağı açık koliye doğru ilerledi. Bu kolide bazı fotoğraf parçaları görmüştü daha önce. Elini koliye sokup rasgele bir fotoğraf çıkardı. O günü iyi hatırlıyordu, babasının yüzünü son gördüğü gündü. Metin askeri üniformanın içinde kızına sıkıca sarılmıştı.
"Halacığım!" dedi Pınar. Merdivenlere çıkarken ayak sesleri geliyordu.
Tamamen yukarıya çıktığında anlamaz bir ifade ile yeğenine baktı "Ne yapıyorsun sen?"
Songül cevap için düşünmedi.
"Babamı özledim"
***
Songül yolda yorgun adımlar ile yürürken kusmak üzereydi. Duraksadığında ise bir tabela dikkatini çekti Kuzgun Meyhanesi yazıyordu. Gitmeli miydi?
***
Sadi helikopterde ayrı kafalarda takılan askerlere aldırmadan Songül'ü arıyordu. Başını hangi belaya batırdığının düşünürken Gökalp söze girdi "Valla komutanımı görevden çıkar çıkmaz telefona baktıran aşk bize neler yapmaz" kısa bir an sesizlik oldu ama herkes bundan rahatsızdı.
Sadi "Seninle sonra hesaplaşacağız" temalı bakışından sonra tekrar telefonuna döndü. Helikopter inmek üzereydi. Klasik hilal timi gibiydi, Önder Gamze ile konuşuyor, Gökalp korkudan titriyor ve Ethem elindeki kuruyemiş paketinden leblebi yiyordu. Sadi bir kez daha yüzünü ekşitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTMA BENİ
Short StoryGeçmişten gelen bir özlem vardı isimlerinde, Ölüm ya da hasret belki de. Babaları yakın arkadaş ve aynı zamanda asker olduğu için bir birleri ile güzel bir çocukluk geçiren Sadi ve Songül korkunç bir olay yüzünden yollarını ayırır. Halbuki onların d...