Selam dostlar, Keyifli okumalar. Beğeneceğiniz bir bölüm olması dileği ile Arkadaşlar ameliyatı yazmaya öyle bir üşendim ki o yüzden bir ay sonrasından devam ediyoruz :) Bana kızmayın çok denedim ama olmuyor yani.
****
18. BÖLÜM / MAVİŞ
Bir Ay Sonra
Sadi artık tastamam olmasa bile iyileşmişti. Yoğun bakımda üç gün yatmış daha sonra bir haftada hastanede kalmıştı. Songül daha önce evden getirdiği eşyaları şimdi özenle yerleştiriyordu çantaya. Sadi tuvalete girmişti. Songül kendi kendine bir şarkı mırıldanırken kapı çaldı. "Gelin" dedi kim olduğunu bilmediği kişiye. Kapı yavaşça aralandı, içeriye Zehra ile Alican girdi. Alican beyaz keten bir gömlek ve siyah pantolon giymiş. Zehra ise beyaz diz altına kadar uzanan bir elbise ve spor ayakkabılar giymişti.
"Zehra" diye fısıldadı Songül bir yandan gülümserken. Zehra gidip Songül'e sarıldı ve elinde tuttuğu bir demet lavantayı yatağı üzerine bıraktı "Biz evlendik Songül. Sabah nikah dairesindeydik ve bu senin sayende" tekrar sarıldı. "Sadi abiye de lavanta getirdik. Hastaya iyi gelir" Songül yüzüne bir gülümseme yerleştirip halen elinde tuttuğu havluyu yatağın üzerine koydu "İyi yapmışsınız canım. Size de hayırlı olsun. Allah bir yastıkta kocatsın. İnşallah çocuklarınızı da görelim" hepsi bir ağızdan amin dediğinde banyonun kapısı açıldı ve Sadi odaya tekrar girdi.
"Geçmiş olsun abi, kusura bakma gelemedik" dedi mesafeli bir şekilde Alican. Sadi gülümsedi, son zamanlarda durmadan gülümsüyordu ve Songül artık delirdiğini düşünmeye başlamıştı. "Sorun değil. Siz?" dedi baştan aşağı beyaz giyinen çifti süzerken. "Evlendik" dedi utangaç bir şekilde Zehra. Sonra tekrar Songül'e döndü "Bu arada sizinle kalmama gerek yok. Alican'ın ablasının İzmir'de bir evi varmış oraya gideceğiz" daha da gülümsedi Songül. Sonra bir anda Sadi lafa atladı ve Songül'ün hiç beklemediği bir şey söyledi.
"Önemli değil Songül'de oraya pek uğramıyor ama size hayırlı olsun" Songül'ün yanaklarına kan hücum ettiğinde sehpada duran şişeden biraz su içti. "Bize müsaade" dedi Alican ve Zehra kısa bir vedanın ardından odadan çıktılar ve Songül tekrar işine döndü. Sadi yatağın üzerinde duran lavanta buketini koklayıp Songül'e uzattı. Songül kafasını kaldırdı ve anlamaz gözler ile Sadi'ye baktı "Sana da ben hediye edeyim" dedi gülümseyen Sadi. Songül'de ona gülümsedi "Teşekkür ederim beyefendi çokta kibarsınız" Songül buketi alıp sehpaya bıraktı ve minik valizin fermuarını kapattı. "Hadi gidelim" dedi valizi yere indirip masaya bıraktığı çiçek buketini koluna alırken. Sadi valizi sürüklemeye başlayınca Songül koşarak önüne geçti ve kapıyı açtı daha sonra hastaneden çıktılar.
Arabayı Songül kullandı ve sonunda Sadi'nin evine ulaştılar. Valizleri yukarıya çıkarttılar ve Sadi oturma odasına geçip ayaklarını sehpaya uzattı. "Evimi çok özledim" dedi içli içli. Songül ona gülümseyip valizi odaya götürdü ve tekrar mutfağa geçip lavantaları suya koydu. Artık pantolonu onu sıkmaya başladığı için odaya gidip daha önce getirdiği şortlardan lacivert olanı giydi. Üzerinde zaten beyaz bir tişört vardı. Sadi'nin yanına gidip oturdu hemen. Sadi kollarıyla onu sarıp alnına bir öpücük bıraktığında Songül gülümsedi.
"Yaprak sarma yer misin?" Sadi kahkaha attı "Yerim, senin elinden zehir bile içerim" Songül'de ona kahkahası ile cevap verip yanağını öptü ve yavaş adımlarla mutfağa gitti.
***
Akşam sarmalarını güzelce yediler ve Sadi'nin iltifatları eşliğinde tekrar oturma odasına geçtiler. Songül tam oturacağı sırada zil çaldı ve "Ben bakarım" diyerek kapıya doğru koştu. Kapıyı açması ile birlikte eve İbrahim Tatlıses'in sesi doldu. Bütün tim karşılarında duruyordu. Üstelik sadece tim değil. Zeynep, Seren, Can ve Ceylin'de buradaydı.
Hepsi ayakkabılarını çıkartıp içeriye geçtiler. Songül ise kahkaha atmadan duramadı. Mavişim söyleyerek oturma odasına giden koca cüsseli askerleri hayatı boyunca unutmayacaktı. Müzik yavaş yavaş kesilirken kendisi de oturma odasına gitti.
"Geçmiş olsun komutanım" dedi herkes bir ağızdan. Sadi onlara teşekkür etti ve bir süre şakalaştılar. Zeynep ve Songül onlara çay getirdikten sonra diğer kızların yanına mutfağa geçtiler. Saat ona gelirken sohbet etmeye başladılar. Küçük mutfak masasına Zeyneplerin getirdiği kurabiyeyi, çayları ve yaprak sarmalarını koydular. Derin'i de bir yandan aralarına alıştırmaya çalışırken güzel bir ortam kurmuşlardı.
"Çat kapı geldik ama müsait miydiniz Songül?" dedi Ceylin. Songül masaya otururken gülümsedi "Sorun yok müsaittik. Asıl sen kendinden haber ver bakıyım Ethem ile aranda ne var" diye fısıldadı. İçeriye geçerken Ethem'in Ceylin'e nasıl baktığını görmemek için kör olmak gerekiyordu. Ceylin'in hemen yanakları kızardı, daha önce hiç aşık olmamıştı bu yüzden bunun nasıl bir duygu olduğunu anlaması zamanını alacaktı. "Aramızda bir şey yok. Daha bir saat önce tanıştık" diye açıklama yaptı. Songül yanakları pes pembe olan kıza bakıp kahkaha atınca diğer kızlarda güldüler. Gamze hariç.
"Gamze ölü gibi bakıyorsun neden? " dedi Zeynep. Gamze ile Zeynep baya önceden tanışmışlardı. Hatta Zeynep o zamanlar Can'a hamileydi. O yüzden Gamze'yi en yakın Zeynep tanırdı. "Her zamanki gibiyim" dedi Gamze umursamaz bir sesle. Sevmezdi o böyle kalabalık yerleri, kendi kendine oturmak kitap okumak ve askeriyenin bahçesinde dolaşan kedileri sevmek ona daha memnun ederdi. Onu kendi haline bırakıp tekrar aşk meşk yani ilgilerini çeken konulara döndüler.
Yaklaşık on dakika sonra Songül saatine baktı ve Sadi'nin ilaç alması gerektiğini hatırladı. Kızlar hararetli şekilde Zeynep'in dedikodularını dinlerken Songül eczane poşetinden ağrı kesicileri ve eline bir bardak su alıp oturma odasının yolunu tuttu.
"Komutanım o kadını hatırlıyor musunuz?" diye soruyordu Sadi'ye ısrarla Gökalp.
"Hangi kadını?" diye laflarının ortasına bir ateş attı Songül. Herkes durdu ve Sadi'nin yanına oturan Songül'e baktılar. Songül ağrı kesici ve suyu masaya öyle sert bir şekilde bıraktı ki Sadi korktu. "Hangi kadın Gökalp anlat sen" dedi Songül direterek. Gökalp bir an gaza geldi ve gülümseyerek anlatmaya başladı. "Yenge biliyor musun kara harp okulunda kimler kimler yandı komutanım için. Aşk mektupları mı dersin, çikolatalar mı dersin. Hatta bir kadın yatak haneye sızmaya bile çalışmıştı. Neydi adı ya...Hah Derya" Sadi Gökalp'e yanıcı bakışlarını gönderirken Gökalp ne bok yediğini anlamıştı. "Yok öyle bir şey yenge. Şuan kurguladım" diye kendini kurtarmaya çalıştı ama Sadi parmaklarını Sadi'nin koluna getirip sert bir şekilde cimcikledi. Sadi acı ile inlerken Songül "İlaçlarını iç hayatım" dedi ve oturma odasından çıktı.
Yaklaşık bir saat sonra bütün misafirler gitti. Sadi kendisini affettirmek için bulaşıkları yıkıyordu. İşi bitince ellerini yıkadı ve yatak odasına doğru yürümeye başladı. Songül arkasını dönmüş telefonu ile ilgileniyordu fakat Sadi'yi görünce telefonu kapattı ve komodine koydu daha sonra gözlerini kapattı. Aslında tek merak ettiği Derya denen kadının Sadi'nin yatağına sızmış olma ihtimaliydi. Yada Gökalp yalan söylemişti.
"Songül" diye fısıldadı Sadi yatağa uzanırken. Songül ses vermedi, Sadi bir daha seslendi ama Songül hala konuşmuyordu. "Ah" diye acı ile inlediğinde Songül hemen gözlerini açıp oraya döndü ve elini Sadi'nin yaralı olan yerine götürdü "İyi misin? neren acıdı. Ağrı kesici getireyim mi?" diye dur durak bilmeyen sorular sorarken Sadi gülümsedi. Songül oyu oynadığını anladığında yüzünü ekşitti ve tekrar yatağa uzandı.
"Songül tamam şakaydı. Bana bak"
"Bakmıyorum. Deryalar, Denizler baksın sana" Sadi kıkırdamamak için kendisini zor tutarken ellerini Songül'ün beline sardı ve onu kendisine doğru çevirdi. Songül hala şaşkınken Sadi dudaklarını Songül'ün dudaklarına bastırdı.
Birkaç saniye sonra geri çekildi.
"Onların hepsini toplasak bir sen eder mi acaba?"
Yorum yazmayı unutmayın. Sizleri seviyorum şekerlerim :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTMA BENİ
Short StoryGeçmişten gelen bir özlem vardı isimlerinde, Ölüm ya da hasret belki de. Babaları yakın arkadaş ve aynı zamanda asker olduğu için bir birleri ile güzel bir çocukluk geçiren Sadi ve Songül korkunç bir olay yüzünden yollarını ayırır. Halbuki onların d...