3. BÖLÜM / PEYNİRLİ POĞAÇA KOKUSU
Songül bir elindeki poğaça ile evin içinde dolaşıp duruyordu. "Kızım dökeceksin gel oturup ye" diyen annesini umursamadı. Beklemek ne saçma bir eylemdi, yada ne diye onu anaokuluna göndermiyorlardı? anlayamamıştı. Bütün günü evde Okyanusu beklemekle geçiyordu.
Evet. Yeni bir lakap bulmuştu, Sadi ona kitap okurken on dakika boyunca gözlerine bakarak bulmuştu. O artık gözleri gibi Okyanustu.
"Bırak Özge işim ne toparlarım ben" dedi Ahu. kucağındaki Feride'yi yere indirdi ve Songül'ü elleriyle yanına çağırdı. Tabii beş yaşındaki Songül koşarak gitti Ahu teyzesine.
"Al bakalım" dedi Ahu elindeki minik çikolata paketini Songül'e verirken. Songül'ün asık suratı gülümsedi. Hemen çikolatayı alıp Ahu teyzesinin yanağına bir öpücük kondurdu.
"Anne ben bahçede bekleyeceğim okyanusu"
"O kim kız?" dedi Ahu ve Özge aynı anda Songül gülümseyerek " Sadii" dedi ve üzerine hırkasını giydi. Daha sonra kapıyı kapatıp minik ayaklarına mavi botlarını giydi. Babası almıştı.
Alırken "Sadi'nin gözlerine benziyor !"diye direttiği için mecbur kalmıştı adamcağız. Botlarını hızla giyip dışarı çıktı. Yaşıtı olan arkadaşları kovalamaca oynuyordu ama o yaşıtları ile oynamayı tercih etmezdi.
Yavaş adımlar ile lojmanın kapısına doğru ilerledi. Sadi gülümseyerek geliyordu okuldan. Arkasında kardeşi Güldeste yanında ise bir albay kızı olan Aybüke.
Güldeste Songül'den iki yaş küçük bir çocuktu ama tek sorun onun Sadi'nin okuluna bağlantılı anaokuluna gitmesiydi. Üç kardeşti onlar Sadi, Güldeste ve en küçük olan Feride. Güldeste Songül'ü kapının önünde görünce somurtmayı bırakıp gülümsedi.
"Çöngül" dedi dönmeyen dili ile. Ve koşarak oraya geldi, Songül gülümsedi ona ama Aklı Sadi ve Aybüke'de idi.
"Güldeste! sen eve git tamam mı? bende gelicem sonra ruhsal izleriz Abinde gelir"
"Timam" dedi Güldeste Songül gibi " Ama bence Aybüke abimi bırakmaz" Bu söz ile Songül Güldesteyi eve sepetleyip soluğu Sadi'nin yanında aldı.
" Sadi, sen okuldayken bir sürü taş topladım oyun oynayalım mı?" Aybüke'nin gülüşü solarken. Songül hunharca gülümsemeye devam etti.
"Güzel...peki bundan bize ne Sümüklü?" Songül sinirle bir adım atarken yakasından tutan el ile gerilemek orunda kaldı. Sadi tutmuştu onu.
"Sadi bana kötü şeyler diyo" Songül'ün şikayetine karşılık Sadi Aybüke'ye gözleri ile bir hareket yapıp Songül'ü uzaklaştırdı. Çünkü Songül bir defasında Aybükenin bir demet saçını yolmuştu, Tekrarlansın istemiyordu.
Ensesinden köpek yavrusu gibi tutulan Songül konuşamadan Sadi onu lojmandan içeriye sokmuştu.
***
Songül aval aval karşısında dikilen adama bakıyordu. Evrime inanmayanlar tövbe etsin dedi Sol taraftaki melek ama Songül onu da dinlemedi. Çünkü karşısındaki adama bakmak için biraz kafasını kaldırması gerekiyordu.
"Okyanus musun sen...?" dedi bakışları mavi gözlerle buluşurken. Adam okyanus olduğunu onaylayan bir mırıltı çıkarıp valizleri eline aldı. Nasıl taşıyor lan? diye ufak bir sorgulamadan arkasından yürüdü yoksa yetişmesi imkansızdı. Sonunda yanına yetiştiğinde bir soru yöneltti.
"Sen nasıl buldun beni?"
"Annem aradı" Songül elini başına attı. Valla sebebi olacaktı kesin Songül kızmasın diye Ahu hanıma arattırmıştı.
"Ben kendim hallederdim ama annem biraz pimpirikli. Kesin o söyledi Ahu teyzeye de" hızına yetişmeye çalışırken, Zira fazla hızlıydı Sanki.
"Senide rahatsız ettim" dedi Songül dişlerini sıkarak. Sadi ise " Sorun yok" diyerek kestirip atmayı tercih etti. Songül yetişmek için postacı edası ile yürürken konuşmadan edemeyeceğini anlamıştı "Annem sana Fotoğraf falan mı gönderdi şahsen ben seni asla tanıyamazdı-" diye devam ederken Sadi konuşması ile durdurdu onu.
"Gözlerinden tanıdım" dedi " Uçaktan inen tek yeşil gözlü kadın sendin" şaşkındı Songül vay be unutmamış diyordu bir yanı. " Yani" dedi Sadi " Uçaktan indiğin ilk dakika hastanın yanına atılmanı da göz önünde bulundurursak pek bir seçenek kalmıyor"
Wow laf çakma yetişi değişmemiş dedi Sol tarafındaki melek. Sonra sağ taraftaki konuştu Bizi Gözümüzden tanımış kızım dedi.
Zaten küçükken de kısa cevaplar verir kendisini yormazdı arkadaş misal; Kes, kaybol, git...
Songül yolda yürümeye devam ederken telefonunu çantasından çıkardı. Uçak modunu kapattı ve hemen annesi aradı. Şuan istese açmazdı ama açmazsa ertesi gün yaklaşık kırk dakika genişliğinde bir azar yiyebilirdi.
"Efendim anne?" dedi bir tık da olsa yavaşlayan Sadi'ye doğru yürürken.
"Hah indin mi kızım" İnmedim havada konuşuyorum anne diyemediği için "İndim" diye kısa bir yanıt verdi.
"Şimdi nerdesin?" dedi Özge hanım kıkırdadığını belli ederken. Songül ise hoş bir sinir ile cevapladı " Sadi gelmiş beni almaya, söyleyeceğim Ceylin'ninevine bırakacak" derken sert bakışları Sadi'nin ensesinde idi.
" Öyle mi?" dedi Özge hanım oscarı aratmayacak bir oyunculuk ile. Songül gülümsedi " Yaa öyle anne"
"Tamam eve geçince haber ver annem" diyerek kapattı telefonu tabii işine gelince işte...
Arabaya varmışlardı. Sadi Songül'ün valizlerini bagaja yerleştirdikten sonra ön koltuğun kapısını açtı " Geç" diye emir verdikten sonra Songül'ün binmesini bekledi.
Songül ise kendini nasıl arabaya attığını bilemeden Mercedes'in koltuğuna kurulmuştu bile.
Birkaç saniye sonra Sadi'de bindi arabaya ve çalıştırır çalıştırmaz bir soru sordu.
"Neden geldin Songül?" Biraz bekledi ve devam etti "Başka şehir mi yoktu?" Songül'ün sinir kat sayısı yükselmeye devam ederken küfreder gibi bakıyordu Sadi'ye.
" Sanane? Hem ben mi dedim gel beni al diye annelerimiz bir oyun kurmuş bizi de içine çekmiş ne yapabilirim?" Sadi sustu evin adresini Özge'den öğrenmişti o yüzden nereye gideceğini biliyordu.
Songül bakışlarını cama çevirdi. Evet tahmini gibi her yer dağ... Aman ne güzel.
Nasıldı? Yorumlara gelin 🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTMA BENİ
Historia CortaGeçmişten gelen bir özlem vardı isimlerinde, Ölüm ya da hasret belki de. Babaları yakın arkadaş ve aynı zamanda asker olduğu için bir birleri ile güzel bir çocukluk geçiren Sadi ve Songül korkunç bir olay yüzünden yollarını ayırır. Halbuki onların d...