11. BÖLÜM

228 20 8
                                    

 Selam kuşlarım, artık geçmiş kesitlerimiz yok ama ara sıra bölümle bağdaştırmak için yazacağım keyifli okumalar. Beğeneceğiniz bir bölüm olması dileğiyle..


Songül ecza dolabının üzerinde aşağıda gülümseyen Sadi'ye bakıyordu.

"Öküz! indirsene beni ne bakıyorsun?" Sadi bir kez daha kahkaha attı "Tamam atla ben tutarım seni" dedi ve iki elini havaya doğru uzattı. Songül ters bakışlar ile poposunu yukarıda biraz ileriye kaydırdı. Kendisinden yaklaşık 8 santim aşağıdaki ellere boş boş baktı.

"Ya tutmazsan?"

"Ne zaman tutmadım?" evet, her zaman tutmuştu. Yorganların üzerine çıkınca tutmuştu, ağaca çıkınca tutmuştu... Yavaşça oturduğu yerden biraz daha ileriye kaydı. Yavaşça kendisini yere bıraktığında iki saniye sonra Sadi'nin kucağındaydı.

İkisi bir süre bir birine baktılar. Songül uzun zamandır yakından görmek istediği maviliklere bakıyordu, koyulaşmıştı. Arık okyanus gibi değildi artık fırtınalı bir deniz gibiydi o maviler. Sadi ise küçüklüğünden beri ezbere bildiği o derin yosun gözlerde takılı kalmıştı. Dünyadaki en nadide zümrüt bu gözler gibi geliyordu ona.

Songül buranın pansuman odası olduğunu ve içeriye her an bir hemşirenin girme ihtimalinin olduğunu hatırlayınca hemen indi Sadi'nin kucağından.

"Kaçta hazır olayım?" dedi saçlarını düzeltirken. Sadi gözlerini kolunda ki saatte gezdirdi bir süre "18:30 Gibi hazır ol alırım ben seni. Yalnız Zeynep yenge inattır gelmedin diye benim saçlarımı yola bilir" Songül gülümsedi buna. Aslında Sadi'nin kel kalmasına kahkaha atmak istemişti ama tekrar kendisini yukarıda bulmak istemedi. 

Hızlıca odadan çıktı ve acile doğru koştu. Yolunu birisinin kesmesine dayanamazdı fakat acilden içeriye girdiği gibi aynı poliklinik de çalıştığı doktorlardan birisiydi. Araları iyiydi hatta bir kaç kez kahve içmeye bile çıkmışlardı.

"Songül hocam. Kim o komutan" harika dedi Songül içinden komutan olduğunu bile öğrenmişler. İki saniye duraksadı ama kız makineli tüfek gibi konuşmaya devam ediyordu "Odada ne yaptınız?" dedi gözlerini kocaman açan Esra.

Songül duraksadı "Ne mi yaptık? beni ecza dolabının üzerine koydu ve yarım saat kahkaha attı" dedi sinirli bir tavırla. Esra'nın yüzü düştü "Tüh... Yalnız haberin olsun, acilde baya dedikodu döndü" diyerek göz kırptı ve oradan koşarak uzaklaştı.

Songül aynı sinir harbiyle önlüğünü ve  Stetoskopu odasına bırakıp sabah askıya bıraktığı trençkotu üzerine geçirdi. Çantasına eşyalarını koyduktan sonra hastaneden şükür çekerek ayrıldı.

Eve gelip hızlıca duş aldı ve kumral saçlarını şekillendirdi. İlk defa resmi bir gezmeye çıkıyordu ve mutluydu. Üzerine yeşil hafif dekolteli bir buluz giydi altına ise siyah İspanyol paça bir pantolon. Sadi dekolte giydiği için kızar mıydı?...Umurunda değildi, hatta bunu intikama çevirmesi an meselesiydi. Parfümünü sıkıp çantasına bir kaç eşya attı. Dudaklarına özel günler için aldığı bordo ruju sürüp son dokunuşları yaptı. Odadan çıkıp hızlıca mutfağa ilerledi. İçeride çorba karıştıran Ceylin ve muhtemelen salata için havuç rendeleyen bir Zehra vardı.

"Ben çıkıyorum kuzularım. Geç gelirim haberiniz olsun"

Ceylin bıkkın bir nefes verdi "Songül! bak bir gece geç gelirsin bir gece sarhoş gelirsin. Düzgün yemekte yemiyorsun, hasta olacaksın" 

Ceylin'in sitemine karşın "Anne" diyerek dairenin kapısını açtı Songül. Botlarını ayağına geçirdiğinde saatine baktı 18.40 on dakika geçmişti. Sadi'yi bekletmeyi kendisi istememişti. Hızlı adımlarla merdivenden indi ve apartmandan çıktı.

UNUTMA BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin