Kılıçların çarpışma sesleri, bağırışlara karışırken buğulanan gözlerimi araladım ve hafifçe esneyerek oldukça büyük yataktan ayaklarımı uzattım. Pencereye doğru yürüdüğümde sesler daha da yükselmiş ve görüş açım artık netleşmişti. Çok fazla yakınlaşmadan uzaktan göz ucuyla baktığımda askerlerlerin grup grup ayrılarak kılıç talimi yaptıklarını görmüştüm, Damien ortalıkta yoktu. Dün gece konuştuktan sonra baya ayrılan odaya gitmemi emretmişti ve yol yorgunu olduğum için odaya girdiğim anda uyumuştum. Kıyafetlerim benimle birlikte buraya getirildiği için geceliğimi zar zor giyebilmiştim çünkü Anais olmadan bu korseli, kabarık ve gösterişli elbiseleri giymek ve çıkartmak hiç kolay değildi. Damien yanımda birini getirmeme izin vermediği için buradaki günlerim benim için ekstra zor olacaktı, bir an önce dönmeyi umuyordum. Oraya alışmak bile bana şaşırtıcı geliyordu, tahmin edebileceğim bir şey değildi.
Geceliğimin göğsünden uzanan ipleri kıvrak hareketlerle çözdüm ve şöminede kaynayan kazandaki suyu büyük bir güç kullanarak ve zorlanarak küvete dökmeyi başardım. Birkaç ayda taşradaki hayatımı unutmuş gibi insanların benim için bir şeyleri hazırlamasına alışmıştım resmen. Suyu dökerken elimi yaktığım için derin bir nefes aldım ve biraz bekleyip suyun ılıdığını anlayınca masada duran çiçeklerden ve aromalardan birkaçını suya bırakıp, geceliğimi hızlıca çıkararak suya girdim. Bütün bedenim gevşerken Damien'in dün söyledikleri aklımdan geçiyordu. Tavşanı çakal, çakalı kurt avlar ne demekti? Beni daha güçsüz gördüğü fakat bitirmek istediği birinin önüne atacak ve sonra o kişiyi mi yakalayacaktı? Aklıma ilk gelen kişi babası Kral Erig olmuştu çünkü herkes kralın gücünün hala eskisi gibi olduğunu düşünse de Damien babasına saygı göstermiyordu. Fakat sembolleri kurt olduğu için hanedanından birisi olamazdı o zaman kim...Damien kimi istiyordu?
Kapının açılmasıyla telaşla suyu bir örtüymüş gibi göğüslerime bastırmaya çalışsam da tek yapabildiğim parmaklarımla göğüslerimi kavramak ve bacaklarımı kendime çekmek olmuştu. Büyük kapıların arasından giren Damien, gözleriyle özel kısımlarım hariç görünen her bir uzvumu incelediğinde yutkundum ve sinirle nefes çektim.
"Ne var?"
Ensesinde biten saçlarını büyük elleriyle hafifçe arkaya attı ve ilgisini çekmeyi bırakmışım gibi odadaki büyük masaya hafifçe yaslanıp, kollarını göğsünde birleştirdi. Bu sırada ben, sıkıca göğüslerimi tutmaya devam ettiğim ve bacaklarımı olabildiğince kendime çektiğim için vücudum kasılmış bir şekilde küvette oturuyordum. Her hareket edişinde belindeki kılıcının sesini duyuyor olmak tadımı kaçırıyordu, benimle sürekli oyunlar oynayan bu adamı kendi kılıcıyla ortadan ikiye bölmek istiyordum.
"Bu hırçın tavırların kusurlu varoluşunu daha da çekilmez yapıyor, biliyor muydun?"
"Güzel, bana katlanmayı istediğin zaman bitirebilirsin."
Kaşlarını çattı ve elmacık kemiklerinden kavisli çizgilerle aşağı inen dudakları sorgular biçimde kıvrıldı.
"Ölmek mi istiyorsun?"
"Ölmekten en az senin kadar korkuyorum." Diye karşılık verdiğimde başını olumsuz anlamda sallarken yalancı bir gülüş sergiledi.
"Eminim ki bir savaşın ortasında kalsaydın, ölü taklidi yapardın Darcy. Cesaret..."
Bana doğru bir adım attı ve bakışları damlaların süzüldüğü beyaz tenimden yavaş yavaş yukarı çıktı.
"Zekilik..."
Bir adım daha attı ve küvetin dibinde durdu. Parmakları ilk başta ıslak saçlarıma ardından yuvarlak çeneme en sonunda saçlarımın açıkta bıraktığı sol omzuma değdiğinde sıcak suyun içerisinde titredim ve gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Parmak uçlarında kıvılcımlar taşıyormuş gibi dokunduğu her yer minik alevlere boğulurken kalın sesiyle gözlerimi yeniden açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Historical FictionTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...