Britanyalıların oklarını oldukça ustaca metrelerce ötedeki hedef tahtalarına vurmalarını izlerken derin bir nefes aldım ve balkonumu korkuluklarına yasladığım ellerimin üşüdüğünü fark ederek göğsümün önünde kollarımı birleştirdim. Oldukça güneş ışığını sömüren bu ülkenin aynı zamanda bu kadar soğuk olabilmesi sıra dışıydı. Buklelerim omuzlarımdan dökülmüş, önüme düşen bukleler örülmüş ve kırmızı taşlarla donatılmış tacın altından sırtıma dökülmüşlerdi. Üzerimde yine kırmızının soluk bir versiyonu olan pileli kabarık bir elbise, kollarımda saten eldivenler vardı. Galya'dayken siyah giymeme izin verilmesinin bile bir anlamı olduğunu düşünmüştüm. Kendi renkleri olan asil siyahı bana yakışır görmediklerinden dolabımda tek bir parça siyah olmazdı ve baloda kendim siyah bir elbise dikip karşılarına dikilmiştim. O gün, Damien'in üzerimde ışıldayan bakışları ve beni herkesin önünde kucağına çekişi aklıma geldiğinde titredim fakat bunu onu özlememe bağlamamak için suçu saçlarımı uçuşturan rüzgara attım.
Göz kapaklarım her kilit vurduğunda, bu fazla aydınlık güneş her iki perdemi araladığında görmek istediğim tek yüz onunkiydi. İfadesine sertlik katan ince düşük gözleri, kalın biçimli kaşları, sivri burnu ve dik çenesine yerleştirilmiş nemli dudakları. Ona baktığım ilk zamanlarda içimi korkudan ve dondurucu bir soğuktan başka bir şey sarmazken şimdi yüzü aklıma her geldiğinde boncuk boncuk terliyor ve sıcak tenini, tenimin üzerinde hissediyordum."Gelebilir miyim?"
Annemin sesini duymamla uzun süredir sabit bir okçuya baktığımı ve hiç ıskalamadan ard arda atış yaptığını fark ederken irkilmiştim. Kendime doladığım kollarımı serbest bıraktım ve balkonumdan uzun kırmızı tül elbisenin eteği süzülerek ağır adımlarla yaklaşan anneme baktım. Onunla 'anne-kız' olamayacağımızı biliyordum ve o da bunu biliyordu fakat rollerimizi oynamaya devam ediyorduk, ne kadar can sıkıcı olsa bile.
"Son birkaç gündür çok dalıyorsun. Prensin notuyla mı ilgili?"
Bana bakmadan, atış çalışan askerlerine gözleri dikili bir şekilde konuştuğunda afallamadım bile. Güvenlik seviyesinin benim gelmemle en son seviye arttırıldığı sarayda uçan kuştan bile haberi olurdu, o bir kraliçeydi. Cevap vermeyip onun gibi askerlere bakmaya devam ettiğimde derin bir nefes aldı ve kızıl buklelerinin rüzgarla uçuştuğu suratına yerleştirilmiş olan koyu gözlerinin bakışları altına girdiğimi hissettim.
"Ona aşıksın Darcy, değil mi? Böyle bir dünyada Prens Damien gibi bir şeytan bile sevilebilir."
"Siz Kral Edward'ı sevmiyor musunuz?"
Resmi bir ifadeyle sorduğumda birkaç saniyeliğine düşündü ve kırmızıya boyanmış dudaklarını araladı.
"Elbette seviyorum. Babanı hiçbir zaman sevmedim. O, zevkleri için herkesi kurban edebilecek kadar bencil bir kraldı. Edward ise..."
Derin bir nefes aldı ve devam etti.
"O, bana dünyanın içinde yeni bir dünya yarattı. Britanya'yı kuran babam, ona öyle güvendi ve sevdi ki hem beni hem ülkemizi ona emanet etti."
Bana anlatılan yalanlarda anne ve babamın yasak aşkından dünyaya gelmiş olma masalları midemi bulandırmaya devam etmişti. Bariz bir şekilde Belga'da tutsak genç bir prenses olan annem beni hiçbir zaman istememişti ve ardına bakmadan bırakıp gidebilmesi bu nedenle çok kolay olmuştu. Onun güzel ve yaşlanan suratına bakmanın bana acı verdiğini, aynaya her baktığımda ondan aldığım suratın bana neden bu denli nefretle baktığını anlayabildiğimi fark etmiştim. Kendime nefretle bakıyordum çünkü bu zamana kadar şefkat dolu gözlerle, beğenilen bakışlarla hiç karşılaşmamıştım. Kendimi bir kadın, özellikle bir insan olarak görebilmem çok zaman almıştı. Tüm bunların sorumlusu olarak annemi görmem ne kadar doğru olabilirdi bilmiyordum. Suçu bir çok kişiye, kaderime atabilirdim yine de büyüdükçe bunun bir anlamı olmayacağını, birilerine veya kaderime duyacağım öfkenin bana üzüntüden başka bir şey veremeyeceğini anlamıştım. Çünkü anneme ya da babama, Damien'e ne kadar sırtımı dönersem döneyim zaten benden vazgeçmiş kişilere duyduğum küslük anlamsız olurdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Fiksi SejarahTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...