Gözlerimi sıkıca yumup belki birkaç saniye sonra hayatım boyunca benim yüzümden olduğu için pişmanlığını yaşayacağım bir şeyi görmemek için gerçeklerden kaçmaya çalıştım. Damien'in karnımdaki eli sıkıca beni kendine bastırmaya devam ederken onun hiçbir zaman değişmeyeceğini ve ona yetişmeye çalıştığım ilk anda beni tekrardan aşağı çekeceğini anlamıştım. Eğer bir şeyler onun istediği gibi gitmezse, tüm dünyayı yakacak kadar diri bir öfkesi ve gücü vardı; tüm dünyaya hükmeden bu adamın gücüne ve öfkesine yetişmek imkansızdı.
Halk arasından kopan bir çığlıkla karşılaşacağım manzara için kendimi hazırlamıştım. Fakat görmeyi beklediğim şey kan değildi. Damien'in karnımdaki eli beni serbest bıraktığında onun da benim kadar afalladığını fark edebilmiş ve halkın şaşkınlığı çıkardıkları seslerden belli olmuştu. Marc'ın boynundaki ipi çekecek olan siyah pelerinli celladın tam olarak göğsünden geçen kılıçtan çok kılıcın sahibi hepimizi şaşırtmaya yetmişti, Prenses Madeline.
Henüz yeni reşit olmuş, annesine fiziken benzese bile özellikleri hiç benzememiş ve asla birini öldürebilecek karaktere sahip olmayan genç kızın aşkı için tüm halkının önünde suçlu bulunmuş bir askeri kurtarması her gün görülen bir şey değildi. Prenses, ince kılıcını iri celladın bedeninden çekip celladın yere yığılmasına sebebiyet verirken şoktan titriyor bir yandan kendisine en az bizim kadar şaşkınlıkla bakan Marc hala yaşadığı için tanrıya şükrediyor gibi duruyordu. Simsiyah uzun, düz saçları siyah ve kabarık elbisesinden dökülen Madeline, Marc'ın boynundan ipi hızlıca çıkarıp, meydanda kendisini izleyen binlerce kisiye dönüp balkondan onları izleyen bize bakarak bağırdı.
"Galyalı Marc, bir suçlu değildir! Kendisi yıllardır kralımıza ve imparatorluğumuza hizmet eden saygıdeğer bir komutandır! İşlemediği bir suçla yargılanmasına Yüce Kral Erig kızı Madeline olarak izin veremem ve tabii ki.." Derin birkaç nefes alıp Marc'a döndü. "Müstakbel eşi olarak."
Damien'in gözlerinin kısıldığını ve sinirden dudaklarının tek çizgi olup dişlerini sıktığını anladığım anda yüzümde büyük bir gülümseme belirmişti. Planımın tamamen suya batmasından son anda kurtulmuştum ve Madeline'nin söylediklerinden sonra Marc'ın öldürülmesi imkansızdı. Halk, bu iki 'aşığı' çoktan alkışlarıyla benimsemiş ve Kral Erig'in askerleri -yani Marc'ın birliği- halk meydanında doluşarak kılıçlarına kuşanmışlardı. Damien'in askerleri de aynı şekilde sayıca fazla şekilde onların etrafını sardığında Damien balkondan ayrıldı ve balkondan gördüğüme göre çok geçmeden Damien'in askerlerini herhangi bir zarar vermemek için emir aldılar. Çünkü Madeline de oradaydı ve Damien her ne kadar hiçbiriyle yakın olmasa da Madeline'nin başına bir şey gelmesine izin vermezdi. Marc'ın, Madeline elinden tutup onu dar ağacının olduğu alandan çıkarmadan bana attığı bakış, içimi ürpertse de düşman kazanmanın artık alışkanlık olduğunu bir dönemdeydim. Ben de balkondan çıkıp, karargahın odalarında Damien'i aradığım sırada yükselen kalın sesi duymamla geniş koridordan sapıp odalardan sonuncusuna doğru yürüdüm. Damien, karşısında başını eğmiş Lorin'e sinirden alnındaki damar kabaracak şekilde bağırıyordu.
"Madeline buraya tek başına gelemez. Babam Marc'ın idam edileceğini duyduğu anda kendini göstermeden onu yolluyor, küçük bir kızın arkasına sığınıyor."
Lorin başıyla onaylayıp çatallı sesiyle cevap verdi.
"Kraliçe Iva, Marc'ın Barmain'e yollanmasında bize yardım etmişti. Kralın haberi olmaması için elinden geleni yapmış olmalı fakat bir şekilde öğrenmiş ve dediğiniz gibi siz bir şey yapmayın diye Madeline'yi göndermiş olmalı."
"Evlilik saçmalığı nereden çıktı?"
Sorusuna karşılık ben odaya girdiğimde derin bir nefes alıp ellerini yasladığı masasından doğruldu ve başını ağır bir şekilde sallayıp dilini yanak içlerinde gezdirerek sinirlendiğini belirtecek şekilde gözlerini bana dikti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Historical FictionTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...