Hayat, içinde bulundurduğu her şey gibi içi boş dairelerden oluşur. Etrafımızda hep bizi ablukaya alan yuvarlak bir çizgi vardır ve dışına çıkmamızın getireceği sonuçları merak eder dururuz. İçini doldurmaya çalıştığımız bu çemberi genişletebileceğimiz kadar genişletmeye çalışsak da fizik kurallarına göre ne kadar ileriye gidersek merkezde olduğumuzdan bir o kadar uzaklaşırız. Tanrının etrafımıza çizdiği bu yuvarlağı bizi korumak için mi yoksa hapsetmek için mi yarattığını bilemeyiz ve bilemeyeceğiz.
Etin altındaki yatak olarak servis edilen kremalı patates püresinden çatalın ucuyla bir lokma alıp yavaşça ağzıma götürdüm ve çatalı masaya geri bıraktığımda üzerimde hissettiğim gözlerle başımı kaldırdım. Kraliçe Iva, ince burnunun deliklerinin açılıp kapandığını görebileceğim şekilde sık nefesler alarak etinden küçük bir parçayı ağzına götürüp kadehinden büyük bir yudum alırken gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Gözdesine saldırmam ve dostlarının alelacele saraydan ayrılmasının üzerinden bir hafta geçmişti fakat siniri dinmemişti. Bu süre zarfında Damien'in yakın bir şehirde çıkan propagandaları bastırmak için ordusuyla saraydan ayrıldığını öğrenmiştim ve yaptığım şey hiç konuşulamamıştı. Püreden bir lokma daha alıp bir yudum şarap içtim ve Kral Erig'in büyük prensle konuştuğu baskınlar meselesine kulak kabarttım.
"Keltlerle olan toprak vergisi antlaşması beşe katlansın, bize karşı çıkacak durumda değiller. Belga'dan alınan savaş vergisini de iki katını çıkartın."
Belga'da yaşadığım süre boyunca halkımın fakirliği, Galya'nın bizim üstümüze yıktığı vergileri ödeyememekten ve sarayı doyuramamaktan olmuştu. Sakin bir şekilde başımı yavaşça krala çevirdiğimde kuru bir öksürüğümün ardından babasının her dediğine başını sallayan büyük prensin kaçamak bakışları beni bulsa da kral konuşmaya devam ediyordu.
"Bence vergi kazancı yerine Louvre'daki (Galya'nın başkente en yakın, fazla nüfuslu şehri) ticaret pazarına önem vermelisiniz, majesteleri."
"Bu ne cürret!"
Kraliçe Iva gürültülü bir şekilde çatalı masaya fırlattığında beyaz tenli yüzünün öfkeden kızardığını ve gözlerinin kısılarak beni hedef haline getirmesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Hemen yanıbaşındaki ve masanın başında oturan kral elindeki ağır butu bırakarak dişlerini diliyle hızlıca ve sertçe temizledikten sonra sorgular biçimde bana baktı ve masada bana çevrilen gözlerle yutkundum. Yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyordum fakat tepkileri beni oldukça germişti. Kral Erig, korkutucu gözlerini hala üzerimde tutarken başının hafifçe eğerek düşündü ve eliyle devam etmemi isteyen bir işaret yaptı.
"Yani...-" Kadife peçetemi dudaklarıma hafifçe bastırdım ve devam ettim. "Vergiler yüzde otuzluk bir gelir sağlarken, ticaret pazarının yıllık hazine gelirini kolayca ikiye katlayabileceği bir hesap yapılmıştı defterdarlıkta."
"Bu senin anlayabileceğin bir konu değil."
Damien'in ondan birkaç yaş büyük ağabeyi ikinci prens, gözlerindeki keskince çekilmiş kırmızı farın arkasından annesine benzer bir kindarlıkta konuştuğunda önüme döndüm ve kadehimden bir yudum aldım. Kral Erig, parmaklarını düşünürken yaptığı gibi demir tokayla tutturulmuş uzun siyah sakallarına götürerek birkaç saniye sessiz kaldı ve tekrardan büyük prense yöneldi.
"Vergiler dediğim şekilde arttırılsın ve Ohana'daki pazar genişletilsin."
Kendi kararından vazgeçmese de benimkini dikkate alması şaşırtıcı bir gelişmeydi. Galyalılar açgözlü köpeklerin tekiydiler, bu yüzden şaşırmıyordum. Milliyetçi bir içgüdüyle değil de gerçekten muhasebe yaparak düşünmüştüm vergi meselesini fakat uzun süredir devlet işlerinde olanlar onlardı bu yüzden kibre kapılıp ağzımdan çıkacak sivri bir sözle gaf yapmak yerine sustum ve yemek bitiminde kral çekilmemize izin verince hemen masadan kalktım. Büyük salondan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde diğer hizmetlilerle ayakta hazır olda dikilen Anais hızlı adımlarla yanıma gelmiş ve birlikte koridorların arasından odama doğru yürümeye başlamıştık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Historical FictionTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...