Güç nedir?
Milyonlarca insanın kaderinin iri ve korkutucu, canlar almış ve yakmış bir elin altına atılması, bir kadının kırmızı iki dudağının arası. Kral Erig ve Kraliçe Iva'ya bakarken tam önlerinde duran oğullarını tek bir cümlede silmelerini izlemek kendi ailem tarafından nasıl küçük bir kasabaya sürüldüğümü hatırlatmıştı bana. Bu zamana kadar Damien ile hiç empati kuramamam aramızdaki anlaşmazılığı güçlendirse de şu an onu en iyi anlayan kişinin ben olduğumu bilmek tarif edilemeyen bir duyguydu. İçimde henüz ölmemiş vicdanım ona dokunarak veya konuşmaya çalışarak yardım etmek istiyor, sonra arkası dönük genç adamın buna hiç de ihtiyacı olmadığını hatırlıyordum. Dimdik duran insanlar yüzyıllar geçse de duruşu bozulmayan taş heykeller gibi gelirdi bana, kıskanırdım. Çünkü benim duruşum hep hafif kambur, kendine güvensiz ve her an kösteklenmeye hazır bir pozisyonda olurdu. Damien, kemerindeki kılıcın top kısmına avucunu yaslayıp başını hafifçe babasına doğru başını kaldırdığında kardeşleri ve salonu kuşatan askerler gibi ben de nefesimi tutmuştum.
"Galya'ya ihanet etmedim."
Tok, oldukça düz bir tonla konuştuğunda Kral Erig derin bir nefes almış ve örülü upuzun, sağ omzundan kürküne sarkıtılan saç örgüsü hareket edince arkasına düşmüştü. Kraliçenin gözünü kırpmadan Damien'e bakması, onu cezalandırdığını anlamasını istiyor gibiydi. Beni zindana kapattığında Damien'in beni çıkarması ve o gece kraliçeyi yemeğe indirdirmemesi kraliçeyi tanımadığını gösterir nitelikte olduğu için artık oğlunu karşısına almış olmalıydı. Yine de onu bu kadar ağır bir cezaya çarptırmalarını anlayamıyordum, o varis prensti. Sürülmesi durumunda varis olarak en büyük ağabeyi tahtın yolunu gözleyecekti, kraliçenin yönetebileceği daha kolay çocuğu olarak. Gözlerim hepsinin üzerinde teker teker gezerken kraliçenin bakışlarını bana çevirdiğini ve kırmızı yakut taşların kat be kat çıkıldığı büyük siyah tacının altında siyah gözlerinin zevkle parıldadığını görmek kanımın ısınmasına, tenimin sinirden yanmasına neden olmuştu.
"Bana ihanet ettin, Damien."
Kral Erig, bu zamana kadar hep öfke ve abartılı neşe arasında gidip gelen bakışlarında ilk defa hayalkırıklığı görmemi sağlayacak şekilde oğluna baktığında Damien'in bundan hiç etkilenmediğini ve olduğu duruma karşı oldukça rahat olduğunu fark ettim. Sürülmek veya taht kavgaları onu ilgilendirmiyor, hep bir adım öndeymiş gibi bir sakinlikle izliyordu olan biteni. Kafasında dönenleri anlayamıyor olmanın sıkıntısı içerisinde olduğum yerden tek adım atmadan izlemeye devam ettim. Damien cevap vermeden babasına bakmaya devam ettiğinde, doğduğunda Galya ilk savaşını kaybetti diye daha çocukken sırtına basılan sıcak haç demirinin izi geldi aklıma. Ailesiyle hiçbir zaman yakın olmamış, gerekmedikçe konuşmaya bile yeltenmemişti bu zamana kadar. Onun kadar duygu geçirmez, sürekli giydiği demir zırhıyla bütünleşen birini görmemiştim. Bir asker olarak doğmuş ve asker olarak ölecek biri olduğu yüz metre öteden anlaşılan adamın karşısındaki babasıyla fazlasıyla benzer yönleri olmasına rağmen, bir kraldan daha korkutucu durmayı nasıl başardığını merak ediyordum.
"Sana Britanya ile savaşmayacağımızı söyledim. Sen ise hırsına yenik düşerek kendi ordularına savaş emri vermişsin, benim sözümün üstüne söz söylemişsin. Kelt prensini öldürmeye kalkmışsın."
Kral her bir cümlesini bastırarak oğlunun suratına vurduğunda Damien'in hafifçe yana dönmesiyle neşeden uzak bir gülüş sergilediğini görmüştüm. Başını tekrar kaldırdığında kralın hemen arkasındaki Marc'ın bakışları bir bana, bir ona gidiyor ve oluşan gergin ortama karşılık eli Damien gibi kılıcının üzerinde duruyordu.
"Bu zamana kadar onlarca beyliğin büyümesini engellemek için varislerini öldürdüm, bunu bana sen öğrettin. Sen..."
Tahta doğru bir adım attığında kralın ardındaki Marc ve askerleri de onunla birlikte adım atmış ve koruma pozisyonuna geçmişlerdi. Yutkundum ve delice bir şey yapmaması için dua etmeye başladım, onun zarar görmesini neden istemiyordum bilmiyordum fakat tek istediğim bir an önce bu konuşmanın sonlanmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Historical FictionTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...