on beş

499 4 8
                                    

Göz perdesi yeni açılan bir yavrunun dünyayı gördüğü ilk anını hatırlayabilmesi mümkün müdür? Doğaüstü şeylerin gerçek olduğuna hiçbir zaman inanmasam da tanrının, özel olmadığını çok iyi bilen bu kuluna böyle bir ayrıcalık tanımasını çok isterdim. Çünkü karanlık perdelerin büyük bir sahne oyunun başlamasıyla açılması ve seyircilerine ilk bakışı, oyuncunun hissettiği ilk kalp atışı beni nasıl bir tiyatronun içinde olduğumu anlamama yardım edebilirdi. Annemi hatırlayabilseydim, kim veya ne olduğumun farkında olabilseydim bir şeyler değişir miydi çok merak ediyordum. 4 yıl yanımda kaldığını söylüyorlardı fakat ben rüyalarımla ve ağzı yalan kokan insanlarla bulanan zihnimi kontrol edemiyordum artık.

Karanlığa alışan gözlerim günlerdir hareket etmeden karşımda duran heykelin en ufak bir ayrıntısını ışık olmadan görebilecek kadar ezberlemişti. Saçları geride toplanmış bir melek, omuzları düşmüş sol yanağı oyulmuş ve kanatları dimdik. Sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürmüş ve başını hafifçe eğmiş. Heykel, bana yapılanları görmemek için eğmiş sanki başını, tanrının eğdiği gibi. Askerlerin günlerdir birkaç işkence aletiyle oyuncak gibi kullandıkları bedenimi kendime çekmeye çalışsam da başarısız olmuş ve bıkkın bir şekilde yatmaya devam etmiştim. Kraliçe, unvanımdan dolayı beni kirletmeyecekleri şekilde her şeyi yapmalarına izin vermiş olmalılar ki sadece belirli bölgelere ıslak kayışlar saatlerce sarılmış, tokatlanmış ve iyileşebilecek yara izleri bırakılmıştı. Onun dışında vücudum uyuşsun fakat kendi kendine bozulsun diye dut şarabı hariç bir şey verilmemiş, parmaklıkların ardından hiç çıkarılmamıştım. Kaç gün olmuştu? Belki beş belki altı. Damien'in saraya gelse bile beni aramayacağını bildiğim için ondan medet ummuyordum. Marc'ı kralın seyahati dolayısıyla göndermiş ve Anais'e de yerimi söylememiş olmalıydı. Zaten hayatımda olan bu iki güvenilir insan bile kraliçenin emrindelerdi, burada olsalar bile yardım edemezlerdi bana. Ağlamalarım bitmiş, dua etmeyi reddetmeye başlamıştım çünkü hayatımın son altı ayı bir yerlere kapatılma ve işkencelere maruz kalma şeklinde ilerliyordu. Tanrı beni bir sınavdan geçiriyorsa inancımın artmak yerine azalmaya başladığını bilmeliydi. Kilisedeki o uzun boylu, sarı sakalları karnına kadar ulaşan sıska papazımın bu iç düşüncelerimi duysa beni kaç sopa cezasına çarpıtacağını düşündüm hemen, bu dünyada güçsüzler için satır arasına iki cümlelik mutluluk yazılamaz mıydı? Bacaklarımı kendime çekebildiğimde yer yer kayış izi olmuş kısımların yandığını hissettim ve kurumuş gözlerimden bir yaş daha süzüldü. Başımı ışığın girmediği beton pencereye çevirip derin bir nefes almaya çalıştığım sırada taş koridordan bana çarpan cılız meşale ışığıyla askerlerin geldiğini düşünüp gözlerimi sıkıca yumdum. Işık gittikçe yakınlaşırken bacaklarımı olabildiğince kendime çekmiş ve birazdan gelebilecek darbeleri beklemeye başlamıştım. Ağır postallar dibime kadar ulaştığında mağaranın rutubetine karışan karakteristik kokuyla gözlerim hafifçe açıldı.

"Kalk."

Meşalenin güçlü ışığı sert suratına yansıyarak gölgelerini önüme düşürürken yutkundum ve nefesimi verip hareket etmeden durmaya devam ettim. Onu görmek, sırtlanlardan kaçarken aslana yakalanmak gibi bir his bırakmıştı içimde. Yine de aslanın saldırmasını, daha güçsüz fakat kalabalık olanların saldırmasına tercih ederdim bu yüzden içimde korku yerine rahatlamanın çok rahatsız edici bir versiyonu canlandı. Emrine uymadığımda daha doğrusu uyamadığımda hemen sağındaki Lorin, izin istercesine Damien'e kısa bir bakış atıp sessiz bir onay alınca parmaklıkları açmış ve tek bir hareketle beni soğuk, taş zeminden kaldırmıştı. Çıplak ayaklarım yere basamadığı için beni hiç zorlanmadan kucakladığında Damien'in koridorda kaybolmak üzere olan geniş sırtını görmemle gözlerimi kapatmış ve bilincimin gittikçe zayıfladığını hissetmiştim.

darcyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin