İsa heykelinin gözleri, aşağıya bükülmüş kaşlarının arasından oldukça hüzün dolu bir ifadeyle bana bakarken iki kere omzuma ardından kalbime ve alnıma dokunup gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Tamamen karanlığa bürünen dünyamda sadece nefes alışverişlerim kaldığında kendimi kan dolu beyaz bir küvetin içinde çırılçıplak düşündüm ve tarif edilemez bir acı duydum. Küvetteki kan benim değil, hatta tek bir kişinin değil yüzlerce kişinindi. Solgun, bembeyaz olmuş yüzümde pişmanlığa dair tek bir belirti olmamakla beraber oldukça soğuk, bedeni ruhundan ayrılmış bir kadın görüyordum. Koyu ıslak bukleleri küvetten aşağı sarkıtılmış, boynuna kadar kırmızıya batmış genç bir kadın. Gözlerine baktığımda aynaya bakar gibi olsam da onun benden çok ileride bir yerlerde olduğunu ve sakince beni beklediğini anlayabiliyordum, tenimi kurutan ve içimi üşüten bu ürpertici his nefes nefese gözlerimi aralamama neden olduğunda yalnız olduğumu düşündüğüm kilisede başrahibin silüetini birkaç adım ilerimde görmemle arkaya doğru sıçrayıp elimi göğsüme götürdüm.
"Majesteleri."
Halimi gördüğü halde korkmak ve sorgulamak yerine oldukça temkinli yaklaşan, beyaz sakalları simsiyah haç sembollü pelerininde parlayan rahipten bakışlarımı kaçırıp tekrardan isa heykeline baktığımda yaşlı ve çatlak dudaklarını birbirine bastırıp rahatsız edici bir şekilde yalayarak başını anladığını belirten bir şekilde salladı.
"Kilisede yetiştiğiniz için ruhani duygularınızın yüksek olması normal. Her pazar sizi burada görmekten büyük bir keyif alıyorum. Doğrusu.." Mihrabına doğru yavaş yavaş adımlarken arkasını dönmeden konuşmaya devam etti. "İleride inançlı bir kraliçemizin olacağını bilmek beni rahatlatıyor."
Kaşlarım çatılırken yutkundum ve mihrabına yerleşip ağır, eski incilinde deri kayışlarla belirlediği sayfalardan birini el alışkanlığıyla hızlıca açışını izledim. Beni şaşırtmıştı çünkü Kraliçe Iva'ya bu kadar yakın olan bir devlet adamının bana iyimser yaklaşması, hatta kraliçe olacağıma inanması garipti.
"Kraliçe Iva bu dediğinizi duymasın." Ağzımdan küçük ve alaylı bir gülüşün çıkışını engelleyemedim.
"Kendisi bu konuda çok hassas."
Daha kısık bir tonda bitirdiğim cümleye karşılık yaşlı kulaklarının duyabildiğini tek tük beyaz kaşlarının havalamasından anlayabilmiştim. Yüzüklü elini incilin eski, yıpranmış sayfalarında gezdirirken bakışlarını üzerimden çekmiyordu.
"Herkes ölür, o hariç." Baş parmağını hemen arkasındaki devasa çarmıha gerilen isa heykeline doğru uzattığında onun bizden önce ölüp ölemeyeceğini düşündüm, bu zamana kadar hayatta kalan bu denli yaşlı bir adamın tanrı izin verdiği için mi yaşıyor olmasını sorguluyordum. Derin br nefes alıp dudaklarımı araladım.
"Damien kral olursa dinin krallıkta ve ardından halkta zayıflayacağından şüphe yok. Kendisi inançsız ve bu tür şeylerin peri masallarından ibaret olduğunu düşünüyor."
Düz bir tonda söylediğim şeylere karşılık rahip bir sayfa çevirdi ve gülümsedi.
"Biliyorum, onu ben yetiştirdim." Kalın cüssesini dolduracak kadar derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Din, insanlar bir arada yaşamaya karar verdiklerinden bu yana var. İlk olarak güneyde (şimdiki Kudüs) bir kabilenin güneşi şeytan sanmasından ve onları yok edeceklerini düşünmelerinden çıkan bir korkuyla başladı. Eğer güneşe değerli bir şeyler sunarlarsa aynı düzende doğmaya devam edip kendilerine zarar vermeyeceklerine inanıyorlardı. Bu zamana ve bizden sonraki çok gelişmiş zamanlara kadar bile din; en ilkel duygumuzla hayatta kalacak."
Bakışları beni bulduğunda kesik bir nefes aldım.
"Korkuyla."
Bir sayfa daha çevirip yeniden o rahatsız edici şekliyle dudaklarını yaladı ve çatallı sesiyle konuşmaya devam etti.
![](https://img.wattpad.com/cover/355798523-288-k427444.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Ficción históricaTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...