Kilise çanları ardı ardına üç defa çınladığında kulaklarımda derin bir sızı hissetmiş ve yaslandığım yerden doğrularak kraliyetin surlarındaki kargaların koyu gökyüzüne kaybolmalarını izlemiştim. Galya'da gökyüzü hiç olmadığı kadar siyaha bürünmüş, odamdaki sayısız mumun ışığı bile karanlığın içime kadar sızmasını engelleyememişti. Dün gece Marc'ı öpmem yapılabilecek en iyi yanlışlardan biriydi ve gözüme uyku girmeden, odamdan çıkmadan bir gün geçmesine rağmen hala sindirebilmiş değildim. Hatamın altında bir çok sebep olabilirdi; sevdiğim adamdan karşılık alamamanın verdiği öfke, günlerdir kafamın başka işlerle karışık olması veya beni sadece ben olduğum için sevebilecek bir adamın samimi adımı. Fakat bunlardan hiçbiri ne beni mutlu edebilecek bir kaçamak ne de Damien'i kıskandıracak, üzecek bir hadise olamazdı. En önemlisi de bana karşı yoğun duyguları olan, daha önce mesleğini ve yaşamını benim için geride bırakabileceğini söyleyen samimi bir adama karşı yapılan hataydı. Marc'ı sevemezdim, daha önce denemiştim. Aşk, biz istediğimizde yanıp sönen mumlardan değil; tüm kıtayı yakabilecek durduramadığımız bir yangındı. Çocukluğum ve gençliğime girdiğim dönem boyunca kızların dilinde dolanan aşk hikayeleri bana hep yavan ve gerçeklikten uzak gelirdi. Çünkü kim ailesini karşısına alacak kadar veya yaşamını kılıcın ucuna bırakacak kadar sevebilirdi birini? Hikayelerdeki o 'bayağı' sevgiler, kızların aşkları için kendilerini zehirlemeleri erkeklerin canlarını pazarda bulmuş gibi kendilerini feda etmeleri komik gelirdi bana. Sürdürmek için bu kadar zorluk yaşadığımız hayatımızı gerçekten birinin yoluna serebilecek kadar değer verebilir miydik ona? En önemlisi bu her insana olur muydu yoksa tanrı, mürekkebini bazı kulları için daha fazla mı akıtırdı? Bazılarının yaşamları bir parşömeni doldurmayacak kadar kısa ve sıkıcıydı ve ben yaşamım boyunca hayatımın o kısa yazılardan olacağını düşünürdüm. Kilisede yetişirken eninde sonunda şanslıysam kasaba okulunda öğretmen olur ve çok geçmeden yıllık maaşım olacak iki altını almak isteyen bir haydut tarafından öldürülür giderim, diye düşünürdüm.
Bu nedenle yavan aşk masallarına inanamamak, şu an daha değerli bir konumda olmama rağmen yaşamımı etkilemeye devam ediyordu. Beni Damien'e çeken basit bir sevgi değildi, tam anlamıyla bir aşk değildi. Ona karşı duyduğum tutku, arzu, aidiyet her neyse o kadar güçlüydü ki aklımı karıştıran bir efsun gibi gerçek olup olamadığını anlayamıyordum bile. Fakat Marc, net bir şekilde sevgi duyduğum ve bir daha asla yanlış yapmamam gereken biriydi. Bu öpücüğün hem onun hem benim ölüm emrimizi bile getirebileceğini biliyordum. Damien'e söylemeliydim fakat bunun provasını bile hayal edemiyordum. Ayrıca ne tepki vereceğini. Hiçbir şey söylemeden yüzünde bir taş gibi kırılmadan duran sert ifadesiyle bana bakıp, böyle bir saçmalığı nasıl yaptığımı mı sorardı yoksa biraz olsun kıskançlık hissedip suçsuz bir adamı öldürür müydü? Görmüş olabilecek başka birinden kulağına gitmesinden veya kraliçenin bilmesindense kendi ağzımla söyleyip bu çileden kurtulabilirdim.
Beyaz elbisemin eteğindeki parmaklarımın uzun süredir sıktığım için uyuştuğunu fark ettiğimde derin bir nefes aldım ve odamdan çıkıp koridorların arasında yürümeye başladım. Şu an sansasyonel bir ihanetten daha önemli işlerin döndüğü ve benim de kafamı oraya vermem gereken bir savaş antlaşmasının maddeleri yazılırken, Damien'i aramak mantıksızdı fakat kafamın sadece antlaşmada olmasını istiyorsam bunu yapmam şarttı. Britanya, denizden gelmeyi tercih ettiklerini bildiren bir yazı yolladıkları için iki günlük bir yolları kaldığı tahmin ediliyordu. Bu süre zarfında Galya sarayı, yedi kıtanın soylularını ağırlıyor ve ortalık hiç olmadığı kadar kargaşa, dedikodu içeriyordu. Kimileri savaşta Galya'yı tercih etmemin ne kadar kudretli olduğunu benim vasi kraliçe olmaya ne kadar uygun olduğumu konuşurken, kimileri kanımda hala Belgalı hainliği olduğunu ve Britanya'nın casusluğunu yaptığımı konuşuyordu. Tabii ki ikincisini kraliçenin yandaşlarının çıkardığını anlıyor ve müdahale etmiyordum. Çünkü gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Narrativa StoricaTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...