Seçimlerimizin bizi sürüklediği yollar zorlu veya üzerimizden atamayacağımız kadar çamurlu olması, bir seçim şansımızın olmamasından daha iyidir. Defalarca ağzıma kapatılan bezlerin tadı hala dilimde, bıçak ve kılıç yaraları tenimde, söylenilen her sivri sözün kesikleri kalbimdeyken başımı geriye çeviremeyecek durumdaydım. Bunca karanlığın arasında gönlüm cılız bir ışığa tutunmak istemişti; hisleri körelmiş bir adamın kollarına. Hayatımda atıldığım çoğu hamle gibi bunu da ıskalamış ve artık kabuğumdan çıkmam gerektiğini anlamıştım. Galya'dan kaçabilmek -veya Damien'in buna izin vermesi- beni bir şekilde değiştirmiş ve Britanya'ya gelmekse benim için yeni bir başlangıç yaratmıştı. Kraliçe Ange'nin, annemin bana hala yabancı olduğunu fakat beni sevmeye çalıştığını fark ediyordum. Aradan geçen üç haftada her sabah kahvaltılarında ve akşam yemeklerinde, Axel ile beraber yaptığım atış talimlerinde kısacası beni gördüğü her yerde bir anne şefkatiyle bana yaklaşmaya çalışıyordu ve en az onun kadar ben de çabalıyordum. Yine de hiçbir şey çocukluğunda hayalini kurduğum şekilde olmamıştı. Büyümenin en tuzlu yanı farkındalıktı çünkü her bir duyguyu, insanların her bir hareketinin farkında olmak ve kalıp tavırlarla karşılık verme zorunluluğu hayal gücünün tadından uzaktı.
Annemin bıçağına kalın bir tabaka tereyağı sürüp kızarmış ekmeğini bala batırarak ağzına atmasını izlerken porselen, üzerinde çiçek işlemeleri olan fincandaki çaydan bir yudum aldım. Gerçekler ortaya çıktığında ve onun basit bir rahibe olmadığını öğrendiğimde sorduğum ilk şey beni neden bıraktığıydı. Dediğine göre henüz on sekizindeyken iki krallık arası anlaşmazlık sonucu Belga'da esir bir prenses olarak tutulduğunda bana hamile kalmıştı. Kraliçenin öğrenmesiyle ben doğana kadar sarayada tutulmuş -çünkü bir Belga varisinin Britanya'ya gönderilmesine izin verilmemiş- ve kız olduğum öğrenildikten sonra benden ayrılmak zorunda kalarak ülkesine geri dönmüştü. Ona öldüğümü söylediklerinde zaten erken doğduğum ve süt emmediğim için buna inanmış ve beni aramamış. 'Yine de...Hep nasıl bir genç kıza dönüşeceğinin hayalini kurardım.' dediğinde hiçbir şey hissetmemiştim. Bu gerçekti belki de fakat seçemediğim ebeveynlerimin, dünyaya ilk geldiğimde beni sevmek ve korumakla görevli kişilerin beni böylece bırakabilmeleri hiçbir zaman hazmedemeyecektim."Duydun mu, Darcy?"
Gözlerim hala annemin ekmek bıçağında takılıyken daldığım yerden ayıldım ve Kral Edward'a baktım. Axel, tamamiyle babasına benziyordu. Kral Edward'ın sarı düz saçlarına karşılık sadece kıvırcıklarını annemden almıştı. Onun dışında dik ve kemikli burnu, küçük gözleri ve yay gibi kaşları tamamen babasının aynısıydı. Fazla incelememin ve sorduğu soruyu duymamanın mahcubiyetiyle başımı hafifçe eğdim ve gözlerimi daha yumuşak bir tonda bakmaya zorladım.
"Efendim, majesteleri?"
"Savaş hiç olmadığı kadar yakında."
Kadehinden bir yudum daha alıp, yaşlı fakat güçlü görünen ellerini masaya yaslamış ve kıstığı küçük mavi gözlerinden bana şüpheyle bakmıştı. Kral Edward'ın Britanya'ya gelmemden rahatsızlık duyduğunu ve beni, daha doğrusu bir Galya Prensesini krallığında istemediğinin farkındaydım. Fakat söz konusu olan savaş krallığının kapılarını çalarken beni geri göndermek veya idam etmek oldukça aptal bir hamle olurdu. İçinde bulunduğum durumda kendimi ne kadar değersiz bir varlık olarak tanımlasam da bütün krallıkları birleştiren bir ip düğümü gibi hissediyordum. Hepsi benden farklı şekillerde yararlanmaya çalışıyor ve savaşın tam ortasına kafeste bir tavşan gibi koyarak, hangi vahşi hayvanın beni avlayacağını bekliyorlardı.
"Sizin Galya'ya veya Belga'ya sadık olmadığınızı, buraya gelmenizden anlayabiliyoruz. Peki, bana söyleyin Prenses Darcy..."
Masada biraz daha eğildiğinde kırışık ingiliz suratı geniş kadehine yansımasını düşürmüş ve annemin kuşkulu bakışları ikimizin arasında gidip gelmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Fiksi SejarahTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...