Damien'in zihninde yıllardır her ihtimali düşünerek kendini sonuçlarına hazırladığı savaşta tahmin edemeyeceği tek şey; bendim. Tarihte ilk defa bir kadın savaşta ve savaşın getirdiği antlaşmalarda söz sahibi olmuş ve yaşanacak bir çok şeyin önüne geçerek kaderi tamamen değiştirmişti. Henüz yeni kavuştuğum, güvenlerini kazanmam gereken tek yerde onlara sırtımı döndüğüm ailemin hayalkırıklığı dolu yüzlerini görmesem bile oldukça kuvvetli hissedebiliyordum. Bu seçimim, ne aşk ne de geçmişe duyduğum kinden dolayıydı. Artık sözümün dinlenmesi gerektiği ve krallıklar arası oynadığım rolün hakkını vermek için attığım bu adım atılabilecek en akıllı adımdı, bunu kendime hatırlatıp duruyordum. Şu anda kimin benden nefret ettiği ya da kimin güvenini kazandığım umurumda değildi çünkü ilk defa kendimi düşünüyordum.
"Değişmişsin."Aylardır yüzünü görmediğim dünyadaki tek arkadaşım olan Anais'in yumuşak hatlara sahip suratına yüzümü çevirmeden karşımdaki kurt kafesine bakmaya devam ettim.
"Kim bilir neler yaşadın. Ailen ve Damien arasında kalmak-"
"Marc nerede?"
Kaşlarımı çatarak saraya geldiğimden bu yana Marc'ı göremediğimi fark etmemle Anais'in başımı ağrıtacak cümlelerini yarıda kesmiştim. Biçimli, ince sarı kaşları refleks olarak çatılsa da anında geri yumuşadı fakat bakışlarındaki sorgulama hala devam ediyordu.
"Haftalardır karargah odasından çıkmıyorlar. Başkente saldırıldığından bu yana şehri toparlasalar da Kral Erig, Britanyalıların başkente kadar girebilmesini gururuna yediremiyor."
Kralın oğlunu dinlememesinin sonuçlarını gördüğü için şu an da sarayda olduğumuzu anlayabiliyordum. Damien'in idam kararı kalkmıştı fakat babasının ona karşı hala mesafeli olduğunu, uzlaşmak zorunda kaldığını fark ediyordu. Kurt kafesine bakmaya devam ederken düğün seremonisinde kralın bana hediyesi olan beyaz kurt aynı şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Galya'da kurtların hapsedilmesi yasaktı; ya avlanır ya da yetiştirilirdi. Ülkede en çok ölüm sayısını arttıranın kurt saldırıları olması ne kadar inatçı ve bir o kadar barbar insanlar olduğunu açıkça gösteriyordu. Bu beyaz kurt, ismini koruyucu anlamına gelen Aliz'ten alsa da bana karşı kana susamışlığı dişlerini göstermesinden anlaşılıyordu. Kafese doğru bir adım daha attığımda, demir parmaklıkların arasında patilerini kafesin beton zemininde doğrultarak benim gibi demirliklere yaklaşmış ve çıkardığı dişlerinin arasından hırıltılar yükselmeye başlamıştı.
"Daha önce hiç hapsedilmediği için agresif olmalı."
Anais biraz üzüntü biraz öfkeyle benim gibi beyaz kurda baktığında gözlerimi kırpmadan kurda bakmaya devam ettim. Demirliklerdense buz gibi bir cama bakıyormuş hissiyatı veren bu vahşi hayvanın içimde bir yerlerde bir şeyleri körüklediğini hissedebiliyordum. Onu ilk gördüğümde, ağzında tavşan kanı olan saldırgan bir hayvandı ve aradan neredeyse yarım sene geçmesine rağmen hiç değişmemişti. Onu evcilleştirilemezken, ben onun doğasına uyum sağlayarak vahşileştiğimi ve binlerce masumun kanına bulandığımı hissediyordum. Galya'nın istediği de buydu.
Arkamı döndüm ve beyaz pelerinimin omuzlarındaki beyaz kürke yüzüklü parmaklarımı yerleştirip, pelerini vücudumda düzelterek bahçenin çıkışına doğru adımladım. Galya Sarayından, Damien'in yanına gelmek için kaçmamla Damien'in yanından kaçıp Britanya'ya dönmem arasında bir fark yoktu. Fakat artık kaçarak bir yaşam süremeyeceğimin, bir yere kazık atmam gerektiğinin farkındaydım. Kazığımı öyle bir sağlam bağlayacaktım ki, bedenimi üzerine sapladıklarında kanım ait olduğum topraklara akacaktı. Buklelerimi toplayan siyah taşlarla süslenmiş büyük tacımın parıltıları cam heykellere vururken salon kapısından peşimde bir asker ordusuyla girmiştim. Saraya döndüğümüzden bu yana başkentte sayısı artan Damien'in ordusunun askerleri beni bir an olsun yalnız bırakmıyordu. Sonunda büyük salona girdiğimizde hizmetlilerin yaklaşan akşam yemeği için koşturmalı bir hazırlıkta olduklarını ve çalgıcıların aletlerini akort ettiklerini görmüştüm. Uzun zaman sonra alıştığım bu sarayda olmanın, eski koşuşturma ve yüksek seslerin bana iyi geldiğini görmek tanımlanamaz bir duygu yaratmıştı. Buradan ne kadar nefret etsem ve bir prenses gibi hissettirilmesem de, sarayın büyüsünün beni kısa bir zamanda içine aldığının farkındaydım. Belki de Kraliçe Iva'ya karşı duyduğum hırs, sarayı gözümde kazanılması gereken bir hazineye dönüştürmüştü. Onu düşünür düşünmez kraliçenin karşımda bitmesiyle derin bir nefesi yaşayacağımız konuşmalar için bedenime doldurdum. Simsiyah, sadece beyaz tenine yerleştirilmiş iki dolgun tepe gibi duran göğüs dekoltesinin açıkta olduğu parıltılı elbisesinin üzerinde siyah düz saçları örülmüş ve ön kısımları tepede abartılı bir topuz yapılmıştı. Tacı, omuzlarına kadar dökülen ip elmaslarla saçları gibi örülmüştü ve her zamanki gibi saraydaki en gösterişli kadın olmayı başarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darcy
Historical FictionTenime değen sıcak mühür, onun parmaklarının arasında bir küfür gibi duruyordu. Bembeyaz, tek bir ciziğin bile olmadığı tenime öyle korkusuzca yerleşmişti ki ıslak, alevi üstünde kırmızı mühür; bana nereli olduğumu hatırlatmıştı. Kim olduğumu. O'ys...