34.Bölüm

413 40 42
                                    

Sena'dan

Türk kahvesini pişirmeyi de  içmeyi de çok severdim. Öyle çok severdim ki fincanın dibinde kalan telveye kadar içerdim. Sanırım bu türklerde gelenek hâline gelmiş bir şeydi.

Bana göre Türk kahvesini pişirmek emek isteyen bir süreçti. Ağır ağır pişmesi, köpüğünün fincanı kaplaması, fincanda ki duruşu hepsi ayrı bir emekti.

Severdim Türk kahvesini.

Şimdide cezvenin başında hayatımda yapıp yapabileceğim en zor Türk  kahvesini pişirmeye çalışıyordum. Sevdiğim adama özeldi. Sade, ballı ve tuzsuz bir Türk kahvesi.

Beyaz küçük oldukça şık bir fincan tezgahın üzerinde kahveyle buluşmayı beklerken, bense titreyen ellerime mukayyet olmaya çalışıyordum.

Mutfak doluydu. Bizim kızlar ve kuzenlerim vardı. Herkes kendi halinde, kimi elbisesiyle, kimi şalıyla, kimi ikramlıklarla uğraşıyordu.

Ela çalan zile doğru gittiğinde, cezveyi ocaktan çektim. Fincan ile kahvem buluştu ve dudaklarımda hoş bir gülümseme peyda oldu. Fincana şöyle bir baktığımda rengi ve köpüğü ile çoktan beni mest etmişti.

Sunum tepsisine fincanı koyduğumda kızlar benim fotoğrafımı çekmeye başladılar. Ela ise kıpkırmızı kesilmiş, telefonu ters tutmuştu.

" Ablacım Allah iyiliğini versin, tersten niye çekiyorsun beni?"

Gülmemeye çalıştım. Zira fincan düşecek diye ödüm kopuyordu. Herkes kıkırdamaya başladı ama bizimkinden cevap gecikmedi.

" Nerden bilebiliriz hayatımızın tersinin düzünden daha iyi olmadığını. Allah Allah ya. Herkes düz çekiyor zaten.."

O alt üst değil miydi ya? Ah Ela ah.

Son pozumu da verdikten sonra mutfaktan çıktım. Ayaklarıma dolanan elbisem bana zorluk çıkarsa da içimden dualar ederek yürümeye başladım. Mutfakla oturma odasının mesafesi hiç bu kadar uzun gelmemişti bana.

Yürüdüm, yürüdüm ve utana sıkıla fincanı Mirza'nın ellerine bıraktım.

Yüzüme bakamadı. Ama terlemişti. Yeni traş olduğu sakalları ve kısa saçlarının arasında boncuk boncuk gözüken o stres damlacıklarını hissettim.

Fincanı tutuşu, hafiften gülümsemesi kalp ritmimi bozarken düşmekten korkarcasına yerime geçtim.

Ellerimle oynamaya başladım. Benimde yüzümde garip bir gülümseme vardı. Ve bu anın hiç bitmemesini istedim.

Mirza kahveyi bir dikişte değil ağır ağır içmişti. Ve babası söze girdi.

" Sebebi ziyaretimiz " ile başlayacak sandığım cümleye besmele ile başlamıştı.

" Bismillâhirrahmânirrahîm. Efendim kahvelerimizi içtik. Ellerinize sağlık.  Gelelim ziyaretimizde ki niyetimize..."

Bir müddet duraksadı. Sanırım babası da terlemişti.

" Hayırlı bir niyet için buradayız. Sizin de müsaadeniz olursa, Allah'ın emri Peygamber Efendimiz'in  (s.a.v)  kavliyle kızınız Sena'yı Oğlumuz Mirza'ya istiyoruz."

Derin bir sessizlik... Gözlerim dolmuştu. Zira babamla göz göze geldim ve onunda dolan gözlerini fark ettim.

Kolay değildi.

Bana sorar gözlerle baktı. Bende gözlerimi kırptım. İkimizden başka kimse bu iletişimi anlamamıştı. Babam konuşmak için boğazını temizlediğinde onun  boğazında oluşan yumru sanki bende de oluşmuştu.  Tekrar parmaklarımla oynamaya başladım.

【 TaNıK 】- TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin