SELAMLAR EY CEMAATİ MÜSLİM VE GAYRİMÜSLİM HALK!
VE 24. ŞAMPYONLUĞUMUZ HAYIRLI OLSUN GALATASARAY AİLESİ!
Hadi lan gidin bölümü okuyun da bizde sevincimizi yaşamaya devam edelim! İyi okumalar ahali!
***
( 2 gün sonra )
Hastane odasında Meriç'im ve Sonateş ailesi ile beraber DNA testinin sonucunu bekliyorduk. Stresten salladığım sağ bacağım ve aklıma gelen anılardan dolayı dolu gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Geçmişime gittikçe derinlemesine acıyordu kapanmayan yaralarım, hiç yoklar, çoktan beni terk etmişler gibi duruyordu ama hâlâ varlardı ve yenileri de ekleniyordu.
(Geçmiş)
(Yazardan)7 yaşındaki küçük kız yine ödevlerini yapmamıştı, yine öğretmeninin sorduğu sorulara bilerek ve isteyerek yanlış cevap vermişti. Evet yapabilirdi, çok da rahat yapabiliyordu zaten, ama öğretmeninin tavırları küçük Seren'in hoşuna gitmiyordu, hemde hiç hoşuna gitmiyordu. Bazı öğrencilerine - diğerlerine göre maddi durumu daha yüksek olan- çok iyi davranırken daha düşük gelirli ögrencilerine her şeyi yapıyor, onların narin, kırılgan ruhlarına aldanmadan onları azarlıyordu. Seren inatçı bir çocuktu, onda gerçekten bir keçi inadı vardı. Ona bu kadar kötü davranan öğretmenine karşı çıkmaktan çekinmiyor, sorularına sürekli yanlış cevap vererek onu çileden çıkarıyordu. Öğretmeni ona vursa bile takmıyordu, çünkü alışkındı o, sonuçta babası daha ağırlarını yapıyordu küçük Serene.
" Kızım kaç oldu bu! Yeter! Ne verdiğim ödevi yapıyorsun, ne doğru dürüst cevap veriyorsun!" Küçük Seren'in bileğini o kadar sıkı sıkıyordu ki Seren'in eli üşümeye başlamıştı, canı acımasına rağmen başını dik tutuyordu.
Diğer öğrencilerinin aksine o kadar iyi olmasa da düzgün Türkçeyle konuşan ögrencisinin söyledikleri onu sinirlendirmeye yetmişti " sende fakir gördüğünlere kötü davranma o zaman." Kelime hatası yapıyordu fakat gayet akıcı konuşuyordu. Ama öğretmeni bunu kâle almamış ona bağırmaya devam etmişti.
"Sen küçük hanım! Babanla görüştüğümde de böyle konuşabilecek misin bakalıml!?"
İşte bu cümleden sonra küçük Seren korkuyla baştan aşağıya titremişti. Babasının ona yapacaklarını korkuyla düşünmeye başlamıştı.
Ama yine de öğretmenine atabildiği kadar keskin bir bakış atmış ve küçük adımlarıyla sınıfına gitmişti.
Ertesi gün küçük Seren korkuyla okula gitmişti, çünkü Öğretmeni babasını bu gün okula çağıracağını söylemişti! Dahası mı vardı? Babasının yapabilecekleri aklından tıpkı bir film şeriti gibi geçiyor, bu onu daha da korkutuyordu. İnsan babasından böyle korkar mıydı? Bir çocuk babasından böyle korkmalı mıydı?
Seren evine yakın olan okuluna yürüyerek gidiyordu. Okulun kapısında öğretmeninin sevdiği ögrencilerinden Dilan ve onun çok sevdiği babasını sarılırken görünce içi daha da burkuldu küçük Serenin. Ne olurdu sanki babası da tıpkı Dilan'ın babası gibi olsa? Gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştı çoktan. Koşarak okulun kapısından içeri girdi. Aslında girmesi yasak olan okulun ağaçlarla kaplı arka bahçesine girdi ve bir kenarıya çöktü. Hunharca ağlamaya başladı. Kaldırmıyordu artık narin ruhu. Babası ona vururken, azarlarken onu koruması gereken annesi hiçbir şey yapmıyor, küçücük çocuğa din baskısı yapıyordu. Küçük çocuğun kafasını örtmeye çalışıyordu. Evet kafasını örtmek asla kötü birşey değildi. Ama bu yedi yaşında kendi kararlarını henüz alamayan bir çocuğa yapılıyordu. O kadar saçma sapan şeylere inanıyorlardı ki bir kere annesi Serene " Peygamberimiz çocuklarınız namaz kılmıyorsa onları dövün " dediğini söylemişti. Hz. Muhammed Allah'tan sonra en merhametlisiydi belki de, çocukları çok severdi. Onun böyle bir şey söylemesinin imkanı yoktu! Babası yetmiyormuş gibi annesi de ona vuruyordu.
Muhtemelen Seren orada bir saatten fazladır oturuyordu. Seren babasının yüksek sesini duydu. Babasının çalılıkların arasındaki Seren'i bulması kolay oldu. Çünkü güneşte parıl parıl parıldayan kızıl saçları vardı. O gün saçlarından nefret etti küçük kız. Herkesin imrenerek baktığı saçlarından bir kez daha nefret etti.
Babası sertçe bileğinden tuttu Seren'i, sürükleye sürükleye ilerledi küçük kızla. Tabi bunu yaparken bağırmayı da unutmuyordu.
" O orospu ananda kabahat! Seni o adamdan alanda kabahat! Bize ne senin hasımının çocuğundan!"
Küçük kız sorguladı, hangi adamdan almışlardı onu? Hasım ne demekti? Annesine neden böyle kötü kelimeler kullanıyordu?
Okulun arka bahçesinden çıkıp okulun önüne geldiler. Adam hala bağırıyordu. Küçük kız hunharca ağlıyor, adam dinlemiyordu. Tüm okul cama dizilmiş küçük kıza küçümseyici bakışlarını yolluyordu. Seren çok utanıyordu. Bir yandan babasının bununla yetinmeyeceğini de biliyordu. Korkuyordu. Çok korkuyordu. Ama hiç pişman değildi. O öğretmeni sevmiyordu.
" Sen ne utanmaz arlanmaz birşeysin! Seni aldığım güne lanet olsun! Anan ne ki sen ne olasın! Bıktım ulan senin dertlerinden!"
Seren ona dert değildi ki. Seren var yada yok onu fark etmezdi bile. İçer içer döverdi sadece. Asıl o Serene dertti.
" Sen dur bak dur. Ben sana daha neler yapacağım gör! Sıçtığımın dölü!"
Çoktan vardıkları evin kapısından fırlattı küçük çocuğu. Kızın annesi içeriden koşa koşa geldi. Bir kocasına baktı, birde yerde yatan kıza baktı. 'O ne yapsa haklıdır' dedi ve salona geri döndü. Cahil cühelanın tekiydi nolsun. Kocası erkekti, ne yapsa haklıydı. De siktir lan oradan diyesi geliyor insanın ama geçmişe dahil olamıyorsun.
Adam pantolonunun kemerini çıkarttı, ikiye katladı. Küçük kız buna anlam veremedi, daha önce hep eliyle vurmuştu, kemer ne alakaydı?
Yerden kalkmaya çalışan küçük kızı tek hamleyle yere serdi. Kemer darbesini indirdi. Küçük kız kulakları sağır edecek bir çığlık attı. Adam bunu duymazdan geldi. Tekrar bir darbe daha vurdu kıza. Kız boğazını yırtarcasına bir çığlık daha attı.
Komşuları defalarca kez polis çağırmıştı, ama adam her seferinde yırtmıştı. Zaten onlarında durumları belliydi. Sadece bir kişi vardı duydumu polis çağıran. O da yan komşunun oğlu Emirhan Yıldırım. Şehir dışından ayda bir geliyordu. Seren Emirhanı çok severdi, tabi Emirhan da onu. Ama polis çağırabilecek tek kişi de yoktu.
Seren o gün acıdan bayıldı. Annesi de söylene söylene yaralarına pansuman yaptı.
***
(Günümüz)
(Seren Aşıkoğlu)Aklıma gelen anı kafamdan asla silinmeyen bir anıydı. Aklına geldikçe krizin eşiğine gekiyordu. Şimdi o adamın gerçek babası olmayışı onu daha da kötü yapıyordu. Ama yanımda Meriç vardı. Meriçten önce geçirdiğim krizlerin haddi hesabı yokken şimdilerde çok az kriz geçirir olmuştum. O bana iyi geliyordu.
Mert bey sakin sesiyle konuştu, insanı yatıştıran bir sesi vardı. " Doktor bey, bizi zaten 10 gün beklettiniz, bari burada bekletmeyin bir saattir bekliyoruz.
" Kusura bakmayın Mert bey, bu kadar bekletmek benimde istediğim birşey değil. Biraz daha bekleteceğim sadece.
Mert bey dikleştiği koltukta kafasını hafifçe arkasına yaslandı.
Doktor Bey'den bir boğaz temizleme sesi geldi, dikkatleri üzerine çekti. " Sizin için mutlu bir haber mi yoksa üzücü bir haber mi? Bilmiyorum fakat Seren hanım Cihat Sonateş'in kızı."
Bomba olmadan bomba etkisi bu olmalı.
***
BOMBA!🦁

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rastgele Beşinci
ChickLitTwitch yayıncısı Meriç Dağdelen'in valorant oynadığı 5'li den birinin İnternetinin gitmesi üzerine 5. Kişinin kim olacağını oyun belirler. Eğlencesine yazılmıştır!! #Rastgele kategorisinde 1. Sıra! (4/09/2023) #oyun kategorisinde 1. Sıra! (11/10/202...